Fabrizio Paterlini - Historiette No. 5
Hayatta bazı şeyler arayarak bulunamazdı, yalnızca rastlardınız onlara. Aradığınızı bile bilmediğiniz bir şey bir anda karşınızda beliriverirdi ve siz o ana kadarki tüm ömrümüze ihanet ederek o şey olmadan hayatınızın nasıl geçtiğini sorgulardınız. O ana kadarki bütün zamanlarınız bir anda renksizleşir, anlamsızlaşırdı. Onu bulmaktan memnun olurdunuz. Bu bir aşk da olabilirdi, bir dost da. Yeni bir ev de olabilirdi, bir kedi veya köpek de. Peki bulduğunuzu düşündüğünüz bir şeyi kaybettiğinizde ne yapardınız? Onu nasıl arardınız?
Beni doruğa ulaştırabilmiş olmanın gururuyla içimde son kez hareket ettikten sonra kendisi de zirveye tırmandı ve nefes nefese yanıma devrildi Kerem. Ellerimi saçlarıma geçirdiğimde saç diplerimdeki teri hissettim. İkimiz de bir süre nefesimizi düzene sokmaya çalışarak tavanı izlerken komodinin üzerindeki sigara paketine uzandı.
"Hayır, içme." dedim öfkeyle. Sigara dumanından ve sonrasında eşyalara sinen o iğrenç kokusundan ölesiye nefret ediyordum. Yine de bana aldırmayarak sigara paketini eline alıp içinden bir sigara çekti.
"Merak etme, camı açacağım" dedi ayaklarını yataktan sarkıtıp boxerını giyerken. Pencerenin kenarına gittiğinde sigarasını dudaklarının arasına çoktan yerleştirmişti. Yerdeki pantolonun cebine uzanıp çakmağını aldı ve dudaklarının arasındaki zehri ateşe verdi.
"Nasıldım?" Dudağı yaramaz bir tebessümle kıvrılmıştı. Sigara dumanını dışarıya üfledi.
"Eh işte, fena değil." diye kestirip attım. O pencereden sokağı izlerken ben de onun çelimsiz vücudunu izliyordum. İncecik kolları ve bacakları seyrek siyah tüylerle kaplıydı. Bembeyaz göğsünün ortasında da birkaç tüy vardı, kemikleri sayılıyordu. Kıvırcık koyu kahverengi saçları ve yumuşak yüz hatları ona çocuksu bir hava katıyordu. Onu süzdüğümü fark edince dumanı dışarıya üfleyip bana döndü:
"Sigaram bitsin, geliyorum."
Pis pis sırıttı. Biraz sonra sigarasını söndürüp yanıma geldiğinde bir sonraki tur için epey istekliydi. Fakat bir yandan da uyku çökmüştü gözlerine.
Yatakta doğrularak oturur pozisyona geçtiğimde dağınık saçlarım göğsüme yayılarak memelerimi örtmüştü. Annesinden ilgi bekleyen şımarık bir çocuk edasıyla kafasını yavaşça kucağıma bıraktı.
"Saçlarımla oyna, hadi."
Ellerim otomatik olarak saçlarına giderken masumiyetine gülümsedim. Az önce şehvetin ateşinde kavrulup vahşileşen biz değilmişiz gibi şimdi ehlileşmiştik.
En nihayetinde insanın en saf hali bu değil miydi? Modern dünyada yaşadığımızdan hayvani dürtülerimizi büyük ölçüde törpülesek de özümüz buydu. Bizler basitçe yer, içer, boşaltım yapar ve sevişirdik. Bu hep böyle olmuştu. Gerçi benim sekse olan düşkünlüğüm basit bir ihtiyaçtan daha fazlasıydı ama olsun. Sonuç olarak seksin ve sevişmenin insanları kirlettiğini düşünmüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir İhtimal
Romance"Saatler ve haftalar işlemez aşkın gövdesine, hatta taşırlar onu kıyametin eşiğine" demişti Shakespeare. Zamanı ve mekanı aşabilecek kadar kuvvetli olan aşk benlikle de savaşabilir miydi? Çizginin çoktan dışına çıkmış olan Neşe ve Onat'ın İstanbul'u...