Yetimhaneden çıktığımız gibi eşyalarımızı toparlayıp arkadaşlarımızın evine gelmiştik.Kapının önüne geldiğimde bir süre afallamıştım, elim alışkanlık olarak kapı ziline gitmişti. Artık kapının önünde zile basıp beklemek falan yoktu, ne zaman bassak onları kötü zamanda yakalardık zaten, Jungkook bizi kapıda ağaç eder, kapıyı açması akşamı bulurdu.
Şimdiyse elime tutuşturulmuş bir anahtar vardı, içeriye onunla girmem gerekiyordu.
İçime çektiğim kocaman nefesimle elimin titrememesini umarak dış kapıyı açmaya çalışıyordum. O sırada Jimin yanı başımda kucağındaki bebekle beni bekliyordu, esen rüzgarın minik bebeği rahatsız etmemesi için elleriyle rüzgarı engellemeye çalışması fazla güzeldi.
İkimiz için de buraya adım atmak gerçekten çok zordu, yıllar geçse dahi yine zor gelecekti ama kaybımızın üstünden daha bir hafta bile geçmemişken buraya gelmek, hatta burada yaşamak bizim için dünyanın en zor sınavı olabilirdi.
Jimin sabrının tükendiğini belirtircesine etrafına bakmaya başlayınca bir kez daha nefes almış, anahtarı tekrardan deliğe sokmaya çalışmıştım. Yanımızda bir ton eşya vardı, kendi valizlerimiz, Soo Jin için aldığımız bazı şeyler, bunların hepsini Jimin sırtlanmıştı, benim tek yapmam gereken şey elimdeki anahtarı şu lanet deliğe sokmaktı.
Ama bunu bile becerememiştim.
Şimdiden sinirden dolayı gözlerimin dolmaya başladığını hissedince Jimin görüş alanıma girmiş, beni kontrol etme ihtiyacı duymuştu.
"Tamam, sorun değil. Sen Soo Jin'i tut, ben açarım şimdi." Sesi o kadar sakin ve naifti ki bir anda kendimi minik bir çocuk gibi hissetmiştim.
Minik bebeği yavaşça kucağıma verirken, elindeki ağır çantaları yine de bana vermemişti. Jimin benim gerçekten dayanağım olmuştu, o olmasa şimdiden pes etmiştim.
O da bir kaç kez zorlansa da kapıyı açmayı başarmış, elindeki ağır çantaları hemen girişe bırakarak bize doğru dönmüştü.
"Yeni hayatımıza hoş geldik." Duygularını gizlemeye çalıştığı o kadar barizdi ki, yüzüne binlerce tebessüm de yerleştirse bu gerçeği saklayamazdı.
Yeni hayat değil mi, biz yeni bir hayata başlayacaktık? Bize ne getireceğini ve ya ne alıp götüreceğini bilmeden yeni bir hayata başlayacaktık.
İçeriye yavaş adımlarla girerken bacaklarımın titremesini hissedebiliyordum. Yeni hayatımızın temelini oluşturan bu ev nefesimi şimdiden kesmeye yetmişti çünkü ev olduğu gibi duruyordu, arkadaşlarımız evlerinden ani bir şekilde çıktıkları için tüm dağınıklığıyla karşımızdaydı.
Her yerde onların izi vardı, her köşede onlara ait bir anı.
Salonda ki dağınık yastıklar, mutfakta tezgaha konulmuş kirli kahve fincanları, yerde Soo Jin'e ait minik oyuncaklar...
Sanki bir kaç dakika önce buradalarmış gibi hissettiriyordu.
Jimin'in de aynı benim gibi hissettiğine emindim, bakışlarını etraftaki eşyalardan çekemeyen bu adamın en az benim kadar enkaza döndüğünün farkındaydım ama o karşımda güçlü durmayı seçmişti. Soo Jin'i yavaşça kucağımdan alıp üst kata doğru emin adımlarla çıkmaya başlayan beden benden çok daha güçlü duruyordu.
"Yapmamız gereken şeyler birikti sanırım, güzel bir temizliğe ihtiyacımız var." Demişti mırıldanarak. Sanki şu anda tek problemimiz temizlik gibi düşünmeye çalışıyorduk. Evet, temizlik yaparsak belki bir kaç anı gözümüzün önünden gider, biz de daha az acı çekerdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IDYLLIC // yoonmin
FanfictionBir randevu sonrasında "bizden asla olmaz" sonucuna varan ikili, arkadaşlarının onlara bıraktığı minik emanetten sonra sonsuza dek birbirlerine bağlanmak zorunda kalırlar. Not: Kurgu mpreg içerir.