Yoongi'nin anlatımı:
"Bir varmış, bir yokmuş..."
Sıcacık yatağımda sırtımı en güvendiğim limana yaslamış, her gece olduğu gibi Park Jimin'in yumuşacık sesiyle bize seçtiği masalı dinliyordum. Elinde bir kitap yoktu, bazı günler kendi kafasından uydurduğu sevimli hikayeleri anlatırken bazen de herkesin bildiği klasik hikayeleri anlatmayı tercih ediyordu. Ben bu konularda çok başarılı olamasam da güzel eşim anlattığı her hikayeyi sanki kendi yaşarmışçasına büyük bir heyecanla anlattığı için bana da geriye büyük bir zevkle dinlemek kalıyordu.
Kollarının içine neredeyse yok olmuşçasına sığınırken bazen kendimi minicik bir çocuk gibi hissetmeden edemiyordum. Yatakta yan yattığım için gözüm pencereden izleyebildiğim yıldızlardaydı, karnımın üzerindeki el dairesel hareketlerle ikizleri sevmeye devam ederken bakışlarım arada sırada bu tatlı manzaraya kayıyordu.
Normalde Soo Jin'im de her gece aramıza yatar, başını karnıma koyarak babasının anlattığı masalı kardeşleriyle beraber dinlerdi, genelde karnımın üzerinde uyuyakaldığı için onu Jimin odasına taşırdı ama bu gece erkenden uyuyakalmıştı, biz de biraz geç yatağa geçebildiğimiz için masal faslı çok geç saatlere kalmıştı.
Bakışlarım Jimin'e dönemese de hissedebiliyordum, bana olan bakışlarını, yüzündeki huzur ifadesini, elinin altında hissettiği kıpırtılarla çarpan kalbini, her şey benim için çok netti.
Yan odada uyuyan prensesimizi rahatsız etmemek adına sesi biraz daha temkinliydi.
"Kasabanın birinde bembeyaz teni, küçücük burnu, simsiyah kömür karası saçları ve kırmızı başlığıyla ün salmış küçük bir kız yaşarmış." Masalına çok gürültü çıkarmadan devam eden sevgilimle gülümsemem büyümüştü, elleri saten pijamamın üzerinden rahatça kayarken parmağındaki alyans gecenin karanlığında bile tüm ışığıyla parlıyordu. Alyansına bakmayı çok seviyordum, alyansımızı taşıdığı eliyle suratımı okşamasını, bebeklerimizi sevmesini, o eliyle kızımızın elinden tutup okula bırakmasını, sanki alyanslı eliyle yaptığı her iş daha güzel hissettiriyordu, sevişirken bile iç içe geçmiş alyanslı parmaklarımız en güzel manzaramdı.
Ben gözlerimi ellerinden çekemezken Jimin benim aksime bambaşka bir alemde gibiydi.
"Aaa, bu sen değil misin Yoon?" Sorusunu ilk başta anlamasam da sonradan beni kırmızı başlıklı kıza benzettiğini ancak anlayabilmiştim. Benim aklım şu anda masal haricinde her şeye çalışıyordu çünkü.
Elleri saçlarımda dolaşırken odaya minik bir kahkaha bırakmış, "Kafana kırmızı bir pelerin geçirirsek aynı sensin." Demişti.
Beni o şekilde hayal ettiğinden adım gibi emindim.
"Geçen pamuk prensesi anlatırken de aynısını demiştin." Diye mırıldandım, beni görmese de gözlerimi devirmeden edememiştim, o gün de beni aynı pamuk prenses gibi hayal edip durmuştu. Belki de Park Jimin'in tek ana karakteri bendim ve hayal dünyasında ancak bana yer verebiliyordu, aynı benim ona yaptığım gibi.
Biraz düşünüp "Yok..." demişti, "Kırmızı başlıklı kız tam sana göre, hem sen pamuk prenses gibi yedi tane adama bir ömür boyunca hizmet edemezsin." Ciddi olup olmadığını kontrol etmek için ondan tarafa dönmek istemiştim ama bunu yapmak için fazla üşengeç ve hamileydim.
Benim eşim değişik bir adamdı, koskoca masalın içinde takıla takıla cidden yedi cüceye hizmet etme olayına mı takılmıştı?
"Yedi cüceyi kıskandım dersen devamını dinlemem uyurum cidden." demiştim tehdit edercesine, bunu yapamayacağımı gayet iyi biliyordu ama karşımdaki bedeni tehdit etmek garip bir şekilde hoşuma gidiyordu işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IDYLLIC // yoonmin
Fiksi PenggemarBir randevu sonrasında "bizden asla olmaz" sonucuna varan ikili, arkadaşlarının onlara bıraktığı minik emanetten sonra sonsuza dek birbirlerine bağlanmak zorunda kalırlar. Not: Kurgu mpreg içerir.