İnsan belli bir yaşa geldikten sonra hayatını çizmek için çok daha sabırsız hale geliyordu. Yılların çabucak geçmesini istiyor ve bir an önce koyduğu o hedefe ulaşmayı deliler gibi arzular hale geliyordu. Ben de hayatımın çoğu döneminde sabırsız bir insan modeliydim.Bilirsiniz, küçükken tek amacınız oyun oynamaktır ama büyüyünce hep daha zoru çıkar. Okuma yazma öğrenip hızlıca büyümek, daha sonra iyi bir liseye gitmek ardından uygun bir mesleğe karar verip onun için üniversiteye girmek bütün bunları yine en sabırsız halimle gerçekleştirmiştim.
Sanki bu sorumlulukları omzumdan ne kadar hızlı atarsam o kadar mutluluğa yakın olacaktım.
Beklenilen gibi olmadı tabii. Okul diye bir şey kalmamıştı, okuduğum sanat bölümü bana bol maaşlı bir iş sunamamıştı, kendi açtığım minik stüdyom ve ben yalnızlığa mahkum edilmiştik. Bütün amaçları tek tek tamamladıktan sonra gelmesini beklediğim mutluluk beni bulamamış, hayat bana sadece büyük bir boşluk hediye etmişti, artık kalbimde oluşan koca boşluk ancak birisi gelip orada hükümdarlığını kurduğunda dolabilir gibi geliyordu.
Belki de kendimi kandırıyordum, mutlu olmak için kendime amaçlar çiziyor ve o amaçlar beni mutlu edemediğinde de yeni yollar arıyordum.
Ama bu boşluk öyle bir boşluktu ki artık canımı yakmaya başlamıştı, ruhum sevgiye açtı benim, bedenim deseniz o belli ki ruhumdan da beter haldeydi. Acım, yalnız kaldıkça daha da artmaya başlamıştı, arkadaş çevrem aileler kurdukça beni yavaştan ihmal etmeye başladıkça canıma tak ediyor ve acilen ben de birisini bulup bu işkenceye son vermek gibi deli düşüncelere boğuluyordum ama biliyordum ki bu bir çocuk oyuncağı değildi, şu zamana kadar çoğu insana güvenemediğim için ilişkilerimi ilerletmemiş ben, şimdi yaşım yavaştan ilerlemeye başladı diye ilk bulduğumla beraber olamazdım.
Kısacası okul, kariyer, meslek tüm bunlar bana o aradığım mutluluğu getiremediği için ben de o mutluluğu bu sefer sabırsızca bir erkek arkadaştan arar olmuştum.
Günlük ilişkiler için fazla kırılgan, ciddi ilişkiler içinse fazla korkaktım.
Bütün bunları düşünürken arkadaşımın ayarladığı randevu için süslenmem de bayağı ironiydi aslında. Oturduğum yatakta boy aynasına bakıp gülümsemeden edememiştim. Ne yapıyordum ben böyle? Benim bildiğim Min Yoongi bu kadar garip davranmazdı. Resmen evde kalmış kız mooduna girmiş, aldığım ilk randevuya oldukça meraklı gibi hazırlanmaya başlamıştım. Hatta bu hazırlık 3 saate yakın sürmüş olabilirdi hala da bitmemişti.
Bu kadar mı canıma tak etmişti artık, bu denli mi yalnızlıktan korkar hale gelmiştim ben?
Tek başıma oluşturduğum bu döngünün içinde kısılıp kalmıştım, zaman geçip duruyordu ve ben hala hiç bir şey yapamamıştım. En sonunda odamdaki kaosa dayanamamış bir profesyonelden destek almak için salak tavşan arkadaşımı görüntülü şekilde arama kararı almıştım, benimle dalga geçeceği o kadar belliydi ki, odamın halini görmesi bile onun için yeterli bir sebepti.
Bir süre telefonda umutsuzca bekledikten sonra sonunda açılmıştı, görüntülü aramalarda beklerken kendi suratımı büyük ekranda izlemek beni niyeyse çok sinir ederdi. Hem tipimi ekrandan görüp sinir olurdum hem de kendi görüntüme bakmadan edemezdim ve çoğu insan böyleydi, görüntülü aramalarda aslında çoğu kişi karşı tarafa bakmıyor, sadece kendisine odaklanıyordu.
"Hello, minik kedim! Beni görüntülü aramana o kadar alışkın değilim ki 10 saat yanlış mı aradı açsam mı açmasam mı diye kendimle savaştım." Dedi. Kaçık arkadaşımın sesi o kadar coşkuluydu ki içimden kulaklarımı tıkama isteği oluşturmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IDYLLIC // yoonmin
FanficBir randevu sonrasında "bizden asla olmaz" sonucuna varan ikili, arkadaşlarının onlara bıraktığı minik emanetten sonra sonsuza dek birbirlerine bağlanmak zorunda kalırlar. Not: Kurgu mpreg içerir.