Başım... Tek kelime, şuan durumumu anlatabileceğim tek kelime buydu. Başım çatlıyordu, bu cümleyi herkes kurardı ama benim başım ciddi anlamda çatlıyordu, kafatasımın kırıldığını hissedebiliyor hatta çıtırtılarını bile duyabiliyordum."Hyung! Uyan çabuk, hadi uyanman gerek hyung!"
Zaten kırılan kafatasım yetmiyormuş gibi bir de güne bu salak çocuğun bağırtılarıyla başlamam gerekiyordu. Odadaki ses resmen beynimde bin kez yankı yapıyor gibi hissediyordum.
Hala gözümü açmayı beceremediğim için beni sarsmayı bırakmış bu sefer de Jin hyung'a yönelmişti, bunu bağırtılarından anlayabiliyordum.
"Geri zekalı mısınız siz? Acil durum diyorum ya, yandık diyorum açsanıza şu gözlerinizi!" Jungkook'un artık sabrı tükenip ikimizi birden sarsıp çığırmasıyla mecburen birbirine ayrılmamak üzere yapışmış olan göz kapaklarımı açmak zorunda kalmıştım.
Başınız ağrıyorsa ve zorla uyandıysanız ışığa bakmak tam bir işkenceydi. Ellerimi şakaklarıma koyup ovalarken olaylara adapte olmaya çalışıyordum.
Hala dünyam net bir hale gelememişti, görüntü arada bir kayıyor sonra tekrar düzeliyordu. Görüş alanıma ilk giren şey üst bedeni çıplak, altında sadece kot pantolonu olan odada çıldırmışçasına volta atan bir adet Jungkook olunca bir saniye durup uyanıp uyanmadığımı sorgulamak zorunda kalmıştım.
"Ben bittim, mahvoldum. Taehyung beni öldürecek, evlilik hayatım başlamadan bitti!" Etrafta dönüp durması ve anksıyete krizi geçirircesine aynı şeyleri tekrar edip durması uyanır uyanmaz sinirlerimi bozmaya başlamıştı.
"Dönmeyi kes artık, zaten midem ağzımda." Yanımdan gelen ses Jin hyunga aitti, ilk önce Jungkook'a bağırmış sonra da elini ağzına bastırarak en yakın banyoyu aramaya koşmuştu. En azından şuan midemin bulanmadığına şükretmiştim, kusmak en nefret ettiğim aktivitelerin başında yer alıyordu.
Hepimiz mahvolmuştuk.
Anlayacağınız o ki biz resmen belamızı arayıp bulmuştuk.
"Şuraya otur ve sakince anlat, başım çok fena durumda ve dediklerini anlamam iki dakika daha geç sürüyor." Demiştim. Yanımdaki yatağı elimle işaret ederek panikten bayılmak üzere olan bedenin oturmasını sağlamıştım.
"Hyung ben size demiştim, büyük rezillik çıkaracağız demiştim." Sesi neredeyse ağlayacak gibi çıkmaya başlamıştı.
Sahiden de biz ne yapmıştık? Başımın ağrısı yüzünden zaman-mekan kavramımı tamamen yitirmiştim.
Etrafıma birazcık olsun göz gezdirmeyi akıl edince bir şeylerin yanlış olduğunu anlamaya başlamıştım. Burası benim evim falan değildi. Bu gerçeği uyandıktan 10 dakika sonra anlamam cidden büyük salaklıktı.
Bulunduğumuz odanın gri duvarları vardı, çok fazla eşya yoktu, çift kişilik geniş bir yatak ve yatağın yan tarafında minik bir kanepe vardı, oldukça spor döşenmiş bu oda oldukça yabancıydı. Jin hyungun ya da Jungkook'un odası da böyle değildi o zaman burası kimin eviydi ki?
Biz ne bok yemiştik böyle?
"Ben az önce uyandım ve bir baktım saat iki, hiç tanımadığım bir odadayım, telefonumda Taehyung'a ait bir ton cevapsız arama var ve kollarımda bir ton dövme var! Biz ne halt yedik, dün ne yaptık hyung?" Jungkook'un bağırışıyla yavaştan ben de panik havasına girmeye başlamıştım ama belli etmemiştim. En azından birimizin delirmeyip sakin kalması lazımdı.
Şaşkınlık ve korkudan ne yapacağını şaşıran arkadaşım gözünü dövmelerine dikmiş boş boş bakmaya başlamıştı. Duruma bir şekilde el atma zamanım gelmişti, ne olursa olsun mantıklı davranmaya çalışmam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IDYLLIC // yoonmin
FanfictionBir randevu sonrasında "bizden asla olmaz" sonucuna varan ikili, arkadaşlarının onlara bıraktığı minik emanetten sonra sonsuza dek birbirlerine bağlanmak zorunda kalırlar. Not: Kurgu mpreg içerir.