Kötü haberler insanların önce içine doğar, göğsünde büyük bir baskı hisseder, gün boyunca nefesleri göğüs kafesine baskı yapar, asla huzuru bulamaz derler.Ben şu ana kadar hissiyatlara hep değer veren bir insandım, hisler benim için oldukça önemliydi. İnsanlarla diğer varlıkları ayıran en önemli özellik hisler değil miydi zaten, bu yüzden bu anlatılan hissiyata da oldukça inanmıştım, göğsümde büyük bir baskı hissederken ilk defa yanılmış olmayı dilemiştim.
Bugün yaşadığım şey tam olarak anlattıkları gibiydi, aldığım nefesler sanki ciğerlerime ulaşamadan soluk borumda tıkanıyor, kalbim sanki üstünde tonlarca ağırlık varmış gibi atmakta zorlanıyor, göğsümü ovuşturmama neden oluyordu. Gecenin köründe bu hisle uyanmış, tekrardan uykuya dalamamıştım.
Yatakta oturur pozisyona gelip, yatak başlığına sırtımı dayamıştım, belki dik durmak biraz daha iyi gelir diye düşünmüştüm.
Saatin geç olmasından çekinsem de herkesi kontrol etme ihtiyacımı göz ardı edemiyordum, içimde lanet bir his vardı ve herkesin iyi olup olmadığını öğrenemeden geçmeyecek gibiydi.
Derin bir nefes alıp şarjdaki telefonumu elime aldığımda Jungkook'tan bir kaç cevapsız arama görmüş, hemen ona dönme kararı vermiştim.
Bir kaç kez çalan telefon açıldığında gerginlikten tuttuğum nefesimi yeni verebilmiştim.
"Hyung..." gece saat geç olsa da Jungkook'un sesi asla bu şekilde çıkmazdı, sanki saatlerce ağlamış gibi çatallı çıkmıştı, vücuduma ani giriş yapan adrenalin duygusu yüzünden yatakta biraz daha dikleşmiştim.
"Sesine ne oldu senin, bir şey mi oldu? Soo Jin'e mi bir şey oldu yoksa?"
Jungkook'un konuşmasına bile izin vermeden tüm sorularımı saniyesine sıralamıştım, Soo Jin ve Jungkook benim hassas noktamdı, onlara bir şey olmasına asla dayanamazdım.
"Yok hyung, biz iyiyiz. Taehyung'un annesi 1 saat önce kalp krizinden vefat etmiş, şimdi Deegu'ya gidiyoruz."
Dedikleriyle onlara bir şey olmadığına sevinsem de Taehyung'un durumu beni derinden etkilemişti, aile bağlarım pek iyi olmasa da birinin annesini kaybetmesi ne denli yara bırakır tahmin edebiliyordum.
Bir yandan da bakışlarım perdesi açık kalan pencereme kayınca deli gibi yağan yağmuru fark etmiştim, bu havada ve bu psikolojiyle araba kullanmaları aşırı tehlikeliydi.
"Jungkook...Taehyung'un kaybı için çok üzgünüm ama havaya bakmadınız mı, bu halde nasıl çıkarsınız?" Kendilerini de düşünmeleri gerekirdi, sonuçta oraya erken de gitseler sonuç değişmeyecekti.
"Hyung biliyorum, bunu ona ben de kaç defa açıklamaya çalıştım ama yakılmadan yetişmek istedi, annesinin bedenine son bir kez veda etmek istedi. Uçak seferleri zaten iptal olmuş, biz de arabayla çıkmaya karar verdik."
İçimdeki his hala gitmiyordu, hatta daha da büyüdüğünü hissetmeye başlamıştım, durduk yere gözlerim dolmuş, nefeslerim sıklaşmaya başlamıştı.
Bir süre nefesimi düzenlemeye çalışmış, cevap veremediğim için Jungkook'u endişelendirmiştim.
"Hyung, orada mısın?"
"Evet, evet buradayım." Nefeslerim artık panik atak geçiren bir hastanın nefeslerine benzemeye başlamıştı, içten içe gerilmeye başlamıştım.
Bilmiyorum, belki de kız kardeşimi de aynı bunun gibi yağmurlu bir havada kaybettiğim için bu denli korkuyordum. İlk defa, onun melek olup uçtuğu gün bu hissi yaşamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IDYLLIC // yoonmin
FanfictionBir randevu sonrasında "bizden asla olmaz" sonucuna varan ikili, arkadaşlarının onlara bıraktığı minik emanetten sonra sonsuza dek birbirlerine bağlanmak zorunda kalırlar. Not: Kurgu mpreg içerir.