Geniş omuzlu beden giydiği salaş kazağıyla, tek elinde dumanı tüten kahvesiyle cam kenarı bir masaya oturmuş, tükenmeye başlamış sabrıyla arkadaşını bekliyordu. Kendini bildiğinden beri yalnız kalmaktan hiç hoşlanmazdı, kısa bir süre sonra Yoongi'nin geleceğini bilse bile yalnız başına onu beklediği dakikalar sanki geçmek bilmiyor gibiydi.Hem davet edilen taraf hem de bekletilen taraf kendisiydi, kafedeki gözlerin üzerinde olmasına takmadan kendi kendine söylenmeye başlamıştı. Jin'i tanıyan herkes bilirdi, sessiz durmak pek de onun karakterine göre değildi.
"En iyisi başka şeylere odaklanmak." Demişti mırıltılar eşliğinde. Tekrardan kafasını hemen sağında kalan cama çevirmiş, gelen geçen insanları süzmeye başlamıştı. Kışın başlangıcında oldukları için yoldan geçen insanların ağzından çıkan buharları çok net görebiliyordu. Birileri soğukla mücadele ederken birileri de sıcak kahvesini yudumlayarak mayışıyordu, hayatın garip bir terazisi vardı açıkçası.
Aslında güne başladığı andan itibaren evden dışarıya adımını atmak gibi bir planı yoktu Jin'in, canı hiç istememişti, hazır Namjoon da izindeyken beraber vakit geçirme fikri çok daha cazip gelmişti ama bu fikir Yoongi'nin ağlayarak onu aramasıyla son bulmuştu. Minik arkadaşının ağlaması Jin için çok da alışkın olduğu bir durum değildi.
Küçüklüğünden beri tanıdığı, bir çok anına şahit olduğu yakın arkadaşı, ne olursa olsun güçlü duruşunu hiç bozmamıştı. Yoongi'yle olan dostluğu lise zamanına dayanıyordu, Yoongi bir sene sınıfta kalmasından dolayı Jin'in yıllardır platonik aşk yaşadığı Namjoon'la aynı sınıfa düşmüşlerdi ve biraz olsun sevdiği adamı görmek amacıyla sınıflarına her türlü bahaneyle ziyaretlerde bulunan Jin, en sonunda aynı sınıftaki Yoongi'yle içten bir dostluk kurmuştu.
Okuldaki çoğu kişi bu ikilinin arkadaş olmasına pek anlam veremiyordu, Yoongi ne kadar içine kapanıksa Jin o kadar dışa dönüktü. Ne zaman yan yana gezseler ortaya komik bir görüntü çıkardı, birisi pembenin her türlü tonuyla gezerken diğeri hep siyahlara bürünmüş olurdu, biri sürekli kahkahasını patlatmaktan çekinmezken diğeri her daim söylenerek asık suratıyla gezerdi, aralarındaki boy farkıysa ikiliye ayrı bir tatlılık katardı.
Kim ne derse desin bu komik dostluk bir süre sonra asla kopmayacak bir kardeşliğe dönüşmüştü, üniversite dönemindeyse aralarına minik tavşanları katılmıştı.
Jungkook'un gidişinden sonra Jin'de Yoongi'de birbirlerine daha sıkı bağlanırken bulmuşlardı kendilerini. Bu yüzdendi Jin'in tek bir telefonla hemen hazırlanıp sıcak evini bırakarak buraya gelmesi. Dayanamıyordu işte, minik kardeşinin tek bir sözü çoğu şeyi geride bırakacak kadar güçlü geliyordu.
Yoongi gözleri önünde çok şeyle boğuşmuştu, en başından beri kolay bir hayatı olamamıştı arkadaşının, hep çabalamak zorunda kalmıştı, hep düşmemek için tüm gücüyle tutunmak zorunda kalmıştı. Üniversitenin ilk başlarında her şeyden vazgeçmiş bir haldeydi, ailesiyle olan kavgaları, gelecek kaygısı, hayallerinin peşinden gitmesine rağmen ardı arkası kesilmeden devam eden başarısızlıklar, tüm bunlar onun yıkılması için büyük sebeplerdi ama çoğu kişinin beklemesine rağmen yine de yıkılmadı minik bedeni.
Şimdiyse tek yaptığı mutluluğa kucak açmaktan ibaretti, baba olmuştu minik kardeşi, daha kendine zor bakan Yoongi, harika bir baba olmuştu. Jin'in başından beri en ufak bir şüphesi dahi yoktu ama onun bile beklentisinden daha fazlasını karşılamıştı Yoongi.
Asla durmadan kendini geliştirmeye çalışmıştı, ona verilen emanete en güzel şekilde sahip çıkmak için elinden gelen her şeyi Jimin'le birlikte yapmıştı. Soo Jin'e de tüm hikayelerini en dürüst şekilde anlatmışlardı, araya hiç bir şey karıştırmadan en dürüst kelimeleri seçmişlerdi minik kızları için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IDYLLIC // yoonmin
FanfictionBir randevu sonrasında "bizden asla olmaz" sonucuna varan ikili, arkadaşlarının onlara bıraktığı minik emanetten sonra sonsuza dek birbirlerine bağlanmak zorunda kalırlar. Not: Kurgu mpreg içerir.