Joseph
"Bunu gerçekten yapmak zorunda mıyız baba?"
Amerika yolculuğum için yola çıkmadan önce ailem kiliseye uğramak istemişti. Huzurumuz ve ailemiz için küçük bir dua edeceklerini söyleyip durmuşlardı arabaya binene kadar. Kız kardeşim sarı saçlarını savurup "Gerçekten deliriyorsunuz." diye sitemde bulunduğunda annem arka koltuktaki bize döndü. "Kalbimi kırıyorsun Rose." Yüzüne takındığı yalancı üzüntüsüne gülmüştüm.
"Aslında Rose haklı. Geç kalabiliriz ayrıca. Uçağı kaçırmaya da niyetim yok."
Babam arabayı çalıştırıp hiçbir şey söylemeden park yerinden çıkarttı. Bize bakmayı ısrarla reddediyordu nedenini bilmediğim bir şekilde. Kemerimi hafifçe gevşetip kardeşime döndüm.
"Liseye devam ediyor olmak nasıl bir duygu?"
Başını bana yavaşça çevirip kısık gözlerle baktığında "Seneye senin yanına geleceğim ve seni sürekli rahatsız edeceğim, biliyorsun değil mi?" dedi. Gülerek "Ah, hayır. Öyle bir şey olmayacak!" dedim. Omzuma hafifçe vurmuş ve gülüşüme eşlik etmişti. Hepsinin üstünde gidiyor olmamın verdiği duygusallık olduğunu biliyordum. İlk defa yanlarından ve İngiltere'den ayrılıyordum. Bu, beni de oldukça duygusal hissettiriyordu aslında. Ailemden uzakta, hiç bilmediğim bir ülkede uzun bir süre kalacak olmak hem korkutuyor hem de tarifi olmayan bir mutluluk yayıyordu hücrelerime.
Lise hayatım oldukça acılı ve kötüydü. Onların "ezik" olarak adlandırdığı insanlardan biriydim. Basketbol takımındaki herkesin dalga konusu olan huylarım, tüm lise hayatım boyunca peşimde birer gölge gibi gezmişlerdi. Kimseyle konuşmayı tercih etmediğim için bana takılan birçok lakap okulun duvarlarında yerlerini almışlardı. Onlar gibi olmadığım, kızlarla takılmadığım, partilerde kendi köşemde kitap okumaya çalıştığım için bunları yaşamak adil değildi. Herkes onların istediği gibi olmayabilirdi ve bunda herhangi bir sorun yoktu.
"Merhaba!"
Arabanın kapısı açıldığında düşüncelerimden sıyrılıp lisedeki tek ve en yakın arkadaşım olan Dennis'e baktım.
"Selam!"
Kemerimi çözüp oturması için yana kaydım. O yanıma yerleşip az önce açtığım kemeri yeniden takarken annem "Nasılsın Dennis?" diye sormuştu.
"İyiyim Bayan River. Siz?"
Elindeki küçük çantayı yanına iliştirip bana gülümsemişti.
"Ben de iyiyim Dennis, teşekkür ederim."
Bu kısa diyalog yol boyunca konuşulan nadir anlardan biri olmuştu. Arabanın içindeki ölüm sessizliği sinirimi bozmaya başlarken kilisenin önüne gelmiştik. Evet, annem ve babam gerçekten de sıkı birer Katoliklerdi. Kardeşimin ve benim aksine... Bizi sürekli kiliseye adeta sürüklerler ve sürekli dua etmemiz için nasihat ederlerdi.
Arabadan ilk inen Dennis olmuştu. İnmeden önce kulağıma "Kiliselere bayılmam. Ama senin için dua etmek istiyorum." diye fısıldamıştı. Ben de kemerimi çözüp arabadan inmiştim. Başımı yukarı kaldırıp karşımda görünen gotik yapılı kiliseye bakıp iç geçirmiştim. Sivri, uzun duvarları, tam ortasında bulunan saatiyle oldukça etkileyiciydi. En önemlisi ise belki de burası ailemle beraber gelebildiğim son yer olacaktı. Babam omzuma dokunduğunda başımı ona çevirip bakmıştım. Tebessümü yüzündeyken "Hadi." demişti. Başımı onu onayladığımı belli edercesine aşağı yukarı sallamıştım. Hep beraber kilisenin giriş kapısına ilerlemiştik.
Edeceğim dua belliydi; kendim olabileceğim bir ortam, yanlarında maske takmama gerek kalmayan insanlar ve beni gerçekten sevebilecek biri...
***
Herkese merhaba. Hikaye kişilerin ağzından yazılacak. Umarım okurken kafa karışıklığına neden olmaz. Ve bölümleri çok uzun yazma niyetinde değilim. Kısa kısa yazıp daha çok bölüm yazmayı düşünüyorum.
İyi okumalar. :')
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Secret of Joseph | bxb
Художественная прозаJoseph henüz 18 yaşında, benliğini arayan bir gençtir. Amerika'ya üniversitesiye gitmesi hayatını neredeyse her anlamda değiştirip etkileyecektir.