delusion

11 1 0
                                    


Connor






Joseph odayı terk ettikten sonra yatağıma uzandım. Sırtım nevresimin soğukluğuyla buluşmuştu. Küçüklüğümden beri çok severdim bu hissi. Soğuk bedenimde sıcaklaşırken yaşadığım son günleri düşündüm. Joseph'in mutsuz ve dalgın tavırları odanın her köşesine sinmiş gibiydi. Onun üzerindeki bu negatif enerji bana da yansıyordu çünkü onun haberi olmasa da duygularını kendimde hissedebiliyordum. Sanki bir şeyler saklıyordu.

İki gün önce ise Nat ile baş başa üniversitenin bahçesinde sohbet etmiştik. Bana bu zamanlara nasıl geldiğini, nasıl bu kadar rahat ve umursamaz olduğunu anlatmıştı. Küçüklüğünden beri yaşadığı psikolojik baskıların sonucuna daha fazla dayanamayıp bir gün 'yeter' demiş ve kendisi gibi olmaya karar vermişti. Kimin ne düşüneceği asla umrunda değildi. Ona özendiğimi kabul ediyordum. Hayatı benimkine benziyordu, aynı olmasa da benzer yollardan geçtiğimizi fark etmiştim. Bir an, küçük bir an ona her şeyi anlatmak istedim ama yapmadım.

"Bu hayatta anladığım tek şey, ne yaparsan yap herkesi memnun edemezsin." demişti Nat emin bir şekilde. "İnsanlar sürekli konuşuyor. En azından gerçekler üzerinden konuşsunlar." diye eklemişti sonrasında.

Ben ise kahvemi yudumlarken başımı sallayıp onu onaylarcasına kaşlarımı kaldırmıştım.

"Ya sen Connor? Sen de o insanlardan mısın?"

Bana yönelttiği sorusunu hala düşünüyordum. Ben de memnun olmayan insanlardan mıydım? Elbette benim de şikayet ettiğim onlarca durum vardı ama benim tek istediğim Nat gibi umursamaz olmazdı.

"Bilmem." dedim omuzlarımı silkerek. "Belki de." O an bu şekilde geçiştirmiştim ama son günlerimin konusu hep bu soruydu.

"Bana umursamaz olmayı öğretir misin Nat?"

Bunu beklemiyordu çünkü oldukça şaşkındı. "Bunun öğretilecek bir şey olacağını sanmıyorum ama istersen deneyebiliriz." Şaşkınlığı bir sismiş gibi yüzünden silinirken yerini tebessümü bırakıyordu.

"Öğret o zaman."

"Öncelikle..." dedi ve yerinde kıpırdandı. Elindeki boş meşrubat kutusunu çimlerin üstüne bıraktı. "...yüklerinden kurtul. Yükler seni sadece yavaşlatır."

Karşımda bir bilge gibi konuşmasına gülmemek için büyük bir çaba harcamıştım ama haklı olduğu gerçeğini göz ardı edemezdim.

"Nasıl kurtulacağım?" diye sordum umutsuzca. Bu benim için çok zordu. Hayatımda yük olan onca şeyi bir an olsun bırakma düşüncesi bile beni korkutuyordu.

"Onu da sen bul Connor." Gözlerini devirdi ve bıkkınca gülümsedi.




***




Gözlerimi açtım ama sanki hiç uyumamış gibiydim. Fiziksel olarak dinlenmek yetmiyordu, ruhsal olarak yorgundum. Telefonumun alarmı acı acı çalmaya başlayınca telefonuma uzandım ve alarmı kapattım. Gözlerimi Joseph'in yatağına yönelttim ama yerinde yoktu. Yavaşça doğruldum ve sonrasında yatağımdan kalktım. Elimi yüzümü yıkayıp giyinmek için dolabımın önüne geçip kıyafetlerime baktım. Bugün kendimi daha iyi hissetmek istiyordum ve bu yüzden kendime özen gösterecektim. Gri sweatimi, kot rengi, boru paça pantolonumu ve üzerine de aynı renkte olan eskitmeli kot ceketimi giydim. Aynadaki yansımamla 90lardan fırlayan bir gence benziyordum. Saçlarımı geriye doğru taradım ve kendi haline bıraktım. Son kez kendime bakıp görüntümü beğendiğime emin olduktan sonra sırt çantamı aldım ve odadan çıktım.

Koridorlardan Lisa'nın odasına doğru ilerledim. Onu uyandıracaktım ve beraber kahvaltı yaptıktan sonra derse geçecektik. Yalnızca iki dersimiz vardı ve bir an önce bitmesini istiyordum. Lisa'nın odasına vardığımda kapıyı tıklattım fakat ses gelmedi. Uyuduğuna emin olduğum için tereddüt etmeden kapıyı açtım. Ama gördüğüm manzara beni yanıltmıştı. 

Lisa dizlerini kendine çekmiş, yatağın üstünde oturuyordu. Yüzünü göremiyordum çünkü dizleri yüzünü saklamıştı. İşittiğim hıçkırıkların sebebi ağlamasıydı. "Lisa?" diye seslendiğimde irkilerek dizlerini indirdi ve sanki hiç ağlamamış gibi yataktan kalktı. Zoraki gülümsemesini gözlerinin altındaki yaşlar ele veriyordu. "İyi misin?" diye sordum. 

Ellerinin tersiyle gözlerini sildi ve "Evet çok iyiyim." dedi. "Sadece kötü bir kabus gördüm, hepsi bu." 

Tabii ki inanmamıştım. Üstelemek istemesem de merakıma yenik düşüyordum. "Ne saklıyorsun bilmiyorum ama birbirimize her şeyi anlatabiliriz. Biliyorsun değil mi?" 

Histerik bir gülüş işitmiştim. İçinde hayal kırıklığı barındırıyordu. "Bilmiyorum Connor. Bildiğimi sanıyorum." Gözlerinin içinde şimdiye kadar görmediğim bir öfke görüyordum. Yatağının yanında duran çantasını hışımla omzuna atıp odadan çıktığında öylece kalakalmıştım. 

The Secret of Joseph | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin