Joseph
Sonunda New York'taydım. Oldukça uzun süren yolculuğumun ardından nihayet hayalini kurduğum şehirdeydim. Yüksek gökdelenler, ışıl ışıl caddeler, caddelerin her bir köşesinde oluşan yoğun insan gürültüleri... Taksiye bindiğimde etrafı incelerken dikkatimi çeken ilk detaylar bunlardı. İngiltere'yi ve yaşadığım yeri çok sevsem de burası gerçekten bambaşkaydı. Sanki on sekiz senedir hayatımı bir kafeste geçirmiştim ve ilk defa o kafesi açıp kaçmıştım. İnternette neredeyse her gün araştırdığım şehirde olmanın verdiği mutluluk tahmin bile edilemez seviyedeydi.
Taksi, üniversitenin yurdunun yolunu tutmaya devam ederken ben de kulaklığımı cebimden çıkartıp telefonuma taktım. Sol kulaklığı da kulağıma yerleştirip Spotify'da kısa bir müzik arama seansı gerçekleştirdim. Ara sıra telefona ara sıra da camdan etrafıma bakınıyordum. Şöför de bazı anlarda bana kısa bakışlar atıyor, sanki muhabbete girmek istercesine gülümsüyordu. En sonunda seçtiğim şarkıyı başlatabilmiştim. Ses oldukça yüksek olduğu için şöför de seçtiğim müziği duymuştu. Bana dikiz aynasından bakıp "İstersen buradan açabilirim. Bu şarkıyı seviyorum." diye mırıldandı. Taktığım kulaklığı çıkartıp yüzüme tebessüm iliştirdim.
"Olabilir tabii, sevinirim."
Elini bana doğru uzatıp telefonumu almak istediğini belli edercesine yine dikiz aynasından bakıp gülümsemişti. Kulaklığı telefonumdan çıkartıp telefonu uzattığımda bu gülümsemesi artmıştı.
"Arabaya bağlayacağım. Bir sakıncası var mı?"
Sorusuna karşılık başımı iki yana salladım.
"Hayır, yok."
Kilit bile koymaya üşendiğim telefonumu açıp birkaç işlem yapmış ve sonunda da en son açtığım şarkıyı başlatmıştı.
"Demek İngilizsin."
Kendimi şarkının henüz daha girişindeyken şarkıya kaptırmış olarak bulduğumdan bir an duraksamıştım.
"E-evet. Ya sen?"
Aksanı Amerikan olduğunu bağırsa da çekik gözlerinden dolayı onun Amerikalıdan ziyade Asyalı olduğunu düşünüyordum.
"Annem Koreli. Babam ise Teksaslı. Ben de Teksas'ta doğdum. Üniversite için buradayım."
"Ben de üniversite için geldim. Hangisi peki?"
Belki bir arkadaş bulabilirim diye heyecanlanmıştım sorumu sorarken. Dennis'in yerini hiç kimse tutamazdı ama en azından deneyebilirdim.
"Times Üniversitesi."
Yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu ve ben bunu saklayamadığım için kendimden nefret ediyordum.
"Güzel tesadüf değil mi? Sanırım ilk senen?"
"O kadar belli oluyor mu?" dedim istemsizce. Bunu içimden söylediğimi sanıyordum işitene kadar. İlk günden rezil olma hissini iliklerime kadar yaşıyordum.
"Hayır, sadece eşyaların o izlenimi uyandırdı."
Yüzündeki gülümseme silinmiyordu. Demek ki benim çok da rezil biri olmadığımı düşünüyordu.
"Ah, evet. İlk seneye göre az eşyam var yine de."
Başını sallayıp beni onayladığını belli eden bir ses çıkarttı. "Ben de öyleydim. Eşya sayımı arttırmak için de gördüğün gibi çalışıyorum."
Gülümsemesine eşlik ederek ona baktım. Siyah, düz saçları alnına düşüyordu. Çekik gözleri ince yüz hattıyla uyum sağlamıştı. Zayıftı ama güçsüz olmadığına emindim. Gözleri tam olarak seçemesem de kahverengi görünüyordu. Ona karşı ilk görüşte aşk falan yaşamamıştım elbette ama çok kısa bir süre de olsa kendimi ona yakın hissetmiştim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Secret of Joseph | bxb
Genel KurguJoseph henüz 18 yaşında, benliğini arayan bir gençtir. Amerika'ya üniversitesiye gitmesi hayatını neredeyse her anlamda değiştirip etkileyecektir.