Joseph
İkisi de yanıma gelip başımda dikilirken kız panikle "Sen iyi misin?" diye sormuştu. Yüzümün bembeyaz olduğuna emin olduğumu söylemiştim ve bu sefer yanılmamıştım.
"İ-iyiyim." Kekelesem de toparlamıştım.
"Pek öyle görünmüyorsun." Connor konuşmuştu bu sefer de. Neden herkes bana nasıl olduğumu sorup duruyordu ki?
"İyiyim. Ya siz?" Üstüne basa basa kurduğum cümle ikisini de şaşırtsa da bu konu üzerine daha fazla soru sormamaya karar vermiş gibi görünüyorlardı.
"İyiyiz. Odada seni bulamayınca çimlere oturalım dedik. Şans ki seni gördük."
Connor'a iyi halt ettiniz dememek için kendimi tutarken "Ne güzel!" demiştim dışımdan yalancı bir samimiyetle. İkisi karşıma kurulurken ben de kızı gizli gizli süzmeye başlamıştım. Kabul etmek istemesem de çok güzeldi. Kahverengi saçlarının dalgası omuzlarından aşağıya kadar iniyordu. Gözleri buz mavisiydi ve parıltısı uzaktan bile belli oluyordu. Connor'ın yanında mutlu olduğu belliydi ama bir yandan da yüzünde anlam veremediğim bir huzursuzluk vardı. Ya benim yüzümdendi ya da bir derdi vardı. Kız sessizce oturup üstündeki ceketi çıkarırken Connor "Günün nasıldı?" diye sormuştu bana bakarak. Gözlerimi telaşla kızdan çekip ona bakmıştım.
"Günün ikinci yarısının ilkinden güzel geçmesini umuyorum."
Gülmüştü ve "Sanırım zorlu bir gün oluyor." demişti.
"Kısmen." Sohbeti kestirip attığımın farkındaydım. Bunu istemsizce yapıyordum çünkü Nat'in söylediklerinden sonra Connor ve sevgilisini karşımda görmek iyiden iyiye sinirimi bozmuştu. Kimseyle konuşmak, gülüşmek ya da oturmak istemiyordum ama kalkıp gidersem bunun saygısızlık olacağını da biliyordum. Bu yüzden bir süre daha bu işkenceyi kendime çektirmek için oturmaya karar verdim.
"Tanıştırmadım ama kız arkadaşım Kat." Eliyle yanında oturan kızı göstermişti Connor. Az önce her detayını incelediğim için göz ucuyla bakmıştım. "Joseph." Elini uzatmadığı için kendimi biraz kötü hissetsem de onun da huzursuzluğunun farkında olduğum için modumu düşürmemeye gayret gösteriyordum.
"Memnun oldum." dedim bir çırpıda. O da bana "Ben de." demişti kısaca. Harika (!) bir sohbetin tam ortasında kaldığım için günümün ikinci yarısının da iğrenç geçeceğini söyleyebilirdim. "Buraya en son ne zaman gelmiştin Kat? Baya oluyor değil mi?" Üçümüz arasından konuşmak isteyen tek kişinin Connor olduğu apaçıktı. Bana kalırsa Kat de ben olmasam daha mutlu olurdu. "Sanırım altı ay oldu Connor." İsmini bastırarak söylediğinde Connor'ın yüzü hafifçe düşmüştü. "Genelde sen geliyorsun ya, o yüzden." Kız cümlesini tamamladığında "Evet, ama biliyorsun son zamanlarda gelemiyorum." diye yanıtlamıştı Connor. Neden bilmiyordum ama buraya gelirken kavga falan ettiklerini düşünmeye başlamıştım.
"Nat nereye gitti? Sanırım az önce onunlaydın." Kat sevgilisine cevap vermek yerine bana dönmüştü. Nat'in ismini duymak az önce yüzüme çarpan gerçeği yeniden yaşatmıştı.
"Bilmem. Görüşürüz dedi ve gitti."
"Nereye gittiğini söylemedi mi?"
"Neden söylesin?" Saçma sorusuna karşılık oldukça ciddi bir tavırla cevap vermiştim. Ben mi mağara insanıydım yoksa diğerleri mi bazen konuşmak için konuşuyordu?
"Tamam Joseph, sadece muhabbet edelim istedim." Kat'in yüzünde hafif bir tebessüm vardı.
Sert çıkıştığımın bilincindeydim. Ama bizi Nat ile gören birinin kendi kardeşi gibi yanlış anlamış olma olasılığı sakinliğimi korumama engel olmuş gibiydi.
"Biliyor musunuz..." deyip çimenlerden kalktım ve üstümü silktim. "...bence ben gideyim, siz ikiniz de özel şeylerinizi konuşun. Nasıl fikir?"
"Özel bir şey konuşmuyoruz." dedi Kat şaşkınlıkla. İfadelerimden beni analiz etmeye çalıştığını anlıyordum, kötü bir gözlemciydi.
"Daha sonra görüşürüz. Üzgünüm." Hızlı adımlarla yanlarından ayrılmıştım. Benim saygı anlayışım maalesef buraya kadardı... Yurda doğru ilerlerken bedenimi ve ruhumu ele geçiren siniri, kıskançlığı ve şaşkınlığı gizleyemiyordum. Poker yüz olmayı hiçbir zaman becerememiştim zaten. Adımlarımı öylesine sert atıyordum ki bacaklarım ağrımıştı. Koridora giriş yapabildiğimde derin bir nefes almış ve sakinleşmeye çalışmıştım.
***
Kulaklığımda çalan şarkı sürekli başa sarıyordu. Ben ise çalışma masamın önünde oturmuş, defterimi açmıştım ve çizim yaparak kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Genellikle kötü hissettiğimde psikoloğum bunun iyi geldiğini söylerdi, neredeyse küçüklüğümden beri onlarca çizim defteri doldurmuştum. Ona bir keresinde bunun bazı zamanlar beni kötü hissettirdiğinden bahsetmiştim, o ise bana "Gerçek duygularını çizdiğin için kendini kötü hissediyorsun, gerçeklerden ne kadar kaçarsak o kadar zararsız olduklarını düşünürüz." demişti. O zamanlar psikoloğuma kızsam da haklı olduğunu yeni yeni idrak ediyordum. Çizim yapmak son yıllarda beni hiç olmadığı kadar iyi hissettirmeye başlamıştı çünkü. Kalemimin benden bağımsız çizmeye başladığı anları özellikle seviyordum, kendimi tamamen serbest bıraktığım anlardı çünkü bunlar.
"I still remember the third of December, me in your sweater
You said it looked better on me than it did you
Only if you knew how much I liked you
But I watch your eyes as she..."Şarkı yeniden başladığında kalemimi hızla kağıdın üstünde gezdirmeye devam ettim. Hislerimin beni nereye vardıracağını umursamadan yalnızca müziğe ve önümdeki kağıda odaklanmıştım.
"Walks by
What a sight for sore eyes
Brighter than the blue sky
She's got you mesmerised while I dieWhy would you ever kiss me?
I'm not even half as pretty
You gave her your sweater, it's just polyester
But you like her better
Wish I were Heather."Ona ne ara bu kadar yoğun hisler beslemeye başladığımı anlamıyordum. Hayatımda ilk defa aşık olmuştum ve maalesef aşık olduğum kişinin sevgilisi vardı. Bu şarkı bu yüzden tercihimdi, çünkü kabul etmek istemesem de kız gerçekten çok güzeldi ve bu şarkıda anlatılan hikaye kesinlikle benimkiyle birebir örtüşüyordu -ki bundan nefret ediyordum. O varken bana bakabilmesi ihtimal dahilinde dahi değildi. Belki Kat olmasa da beni sevmezdi, eşcinsel olmasına imkan veremiyordum çünkü, ama ne de olsa bu onun seçimi değildi.
"Watch as she stands with her, holding your hand
Put your arm 'round her shoulder, now I'm getting colder
But how could I hate her, she's such an angel
But then again, kinda wish she were dead as she..."Müzik henüz bitmemişti ama neredeyse yirminci kez dinlediğim için çizimim bitmişti. Kalemi hızla masaya bırakırken derin bir nefes alıp dışarı vermiştim. Ciğerlerimin yüklerden arınmak istediğini biliyordum çünkü bu hisler tüm bedenime dayanılmaz bir basınç uyguluyordu. Masamdaki kağıda bakarken yüzümde küçük bir tebessüm oluşmuştu. Kendi hislerime bıraktığım çizim beni tek bir isme çıkartmıştı; Connor... Yüzündeki o sevimlilikle kara kalem çizimimin ardından bana gülümsüyordu. Belki de bana gerçek manada gülümseyebileceği tek yerde... Çünkü bu gülümseme, Kat'e bakarken takındığı tebessümle aynıydı. Hislerimin beni götürmeye çalıştığı yol belliydi. Connor'ın yüzündeki tebessüme neden olabilmek...
***
*Şarkı seçiminden dolayı sayın çiçek sever dostuma teşekkür ediyorum... 💐
*Heather: popüler, esas kız anlamına gelmektedir...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Secret of Joseph | bxb
Художественная прозаJoseph henüz 18 yaşında, benliğini arayan bir gençtir. Amerika'ya üniversitesiye gitmesi hayatını neredeyse her anlamda değiştirip etkileyecektir.