1 hafta sonra...
Joseph
Connor ve kız arkadaşı günün belli saatlerinde odaya geliyorlar ve biraz gülüşüp bana takılıyorlardı. Kat, oldukça iyi bir kızdı lakin onun yerinde olma isteğimin farkında dahi değildi. Bu içten içe bana vicdan yaptırsa da kendime engel olamıyordum. Onunla bir hafta boyunca konuştuğum her anda içimden geçen iki duygu vardı: Biri onların ne kadar uyumlu olduğu, diğeri ise onu ne kadar kıskandığım... Bu iki gerçeği kafamdan bir türlü atamadığım için de oldukça soğuk bir imaj çizmiştim. Hoş, bundan memnundum çünkü gereksiz samimiyetin genellikle zarar verdiğini öğrenmiştim yıllar içinde. Soğuk görünmek birilerinin size zarar verebilme olasılığını düşürebiliyordu.
Dersten çıktıktan sonra Connor ile buluşacaktık çünkü beraber yemek yemek için sözleşmiştik. Kat bu akşam yaşadığı yere dönecekti ve son kez beraber yemek yemek istemişlerdi. İlişkilerini gözüme sokmak istercesine tavırları benim kıskançlık düşüncelerimin eseri olsa da bazen bunu bilerek de yaptıklarını düşünüyordum. Çünkü eğer bir sevgilim olsaydı onunla baş başa vakit geçirmeyi tercih ederdim. Ama onlar genellikle benimle ya da diğer arkadaşlarıyla vakit geçiriyorlar, olabildiğince az baş başa kalıyorlardı.
"Joseph?"
Derste olduğumu unuttuğum için yerimde sıçramış ve bana meraklı gözlerle bakan hocamıza mahçup bir ifadeyle "Pardon." diyebilmiştim. Sorusunu tekrar etmesini beklerken bunu yapmamıştı. Meraklı bakışlarını üstümden çekip sınıfta gezdirmeye devam etmişti. Lisede olsaydım muhtemelen cezaya bile kalabilirdim. Neyse ki o hayatım çok geride kalmıştı.
Ders yaklaşık yarım saat sonra bitmişti ve ben önümde kapağını dahi açmadığım defterime yönelip sırt çantama yerleştirmek için atılmıştım. Siyah sırt çantama defterimi yerleştirip yerimden kalkmıştım. Nadiren taktığım gözlüğümü de düzeltip sınıfın kapısına yönelmiştim. Yere bakarak yürüme alışkanlığım yüzünden olacak ki kapıdan çıkar çıkmaz omzumdaki acıyla çarptığım kişinin sesini duymam bir olmuştu.
"Hey yav..."
Cümlesini tamamlayamadan göz göze gelmiştik. "Biz de seni bekliyorduk. Ama bu karşılama pek hoş olmadı."
Connor'ın ses tonu bana iyi geliyordu. Buna emindim. Dersin yorgunluğunu bile bedenimden ve ruhumdan silebiliyordu.
"Kusura bakmayın. Ders yüzünden kafam dalgındı."
Connor hafifçe tebessüm etmişti. "Normalde böyle dikkatsiz değilim diyorsun yani. İnanmış gibi yapıyorum."
Onun tebessümü bende de istemsizce bir tebessüm oluşturuyordu. Bendeki bu etkisinden hem nefret ediyor hem de buna bayılıyordum. Omzuna hafifçe vurup "Dalga geçecek başka bir şey bul." demiştim. Kat ise bize bakıp gülüyordu. "Hadi yemeğe gidelim. Yoksa geç kalacağım!" Kat'in isteğiyle beraber kapının önünden yemekhaneye doğru yürümeye başlamıştık.
"Nat'i yakın zamanda gördünüz mü?"
Kat'in sorusuna karşılık başımı iki yana sallamıştım. Son konuşmamızdan beri onunla hiç karşılaşmamıştım. Lisa ile de birkaç kez denk gelmiştik.
"Muhtemelen sevgili yapmıştır. Kötü çocuk sevgisi onu okuldan alıkoyuyor."
Connor cümlesinin sonunda gülmüştü ve bu gülüş biraz da ima içeriyor gibiydi. Ben ise 'kötü çocuk' takıntısını bilmiyormuş gibi "O da ne demek?" diye sormuştum. Bana yandan bir bakış atıp "Nat genelde kendine hiçbir faydası bulunmayacak olan tiplerle sevgili olur. Sonrasında da kendi kendine acı çeker." diye açıklamada bulunmuştu. "Gay olduğunu biliyorsun değil mi?" Sorgularcasına attığı bakışlara karşılık "Elbette biliyorum." dedim ve önüme bakmaya devam ettim.
"Keşke herkes eşcinsel olduğunu kabul edebilse ve bu şekilde yaşayabilse... Hetero olmak kadar normal sonuçta, değil mi Connor?"
Kat'in cümlesindeki ima çok belirgindi. Benimle ilgili bir şeyler bildiklerini düşünmeye başlamıştım. Nat böyle bir şey yapmış olamazdı diye aklımdan geçirsem de bundan emin değildim. Connor'dan önce atılıp "Kesinlikle. Çok normal." demiştim panikle. Kat ise bu tepkime önce şaşırmış sonra da gülmeye başlamıştı. Yemekhanenin önüne gelmiştik. Girmeden önce "Tabii ki normal. Herkes istediği gibi yaşamalı." deyip susmuştu. Sustuğu için içimden Tanrı'ya şükredip az önceki paniğimi bastırmaya çalışmıştım. Connor ise sessizliğine gömülmüştü.
***
Yemeklerimiz bitmek üzereydi ve yanımıza daha önce hiç görmediğimiz bir erkek oturmuştu. Kısa bir sohbet gerçekleştirmiştik onunla. Türkiye'den yüksek lisans yapmak için buraya geldiğini, Amerika'nın onun her zaman en büyük hayallerinden biri olduğundan bahsetmişti kısaca. Türkiye ile ilgili yeterince bilgimiz olmadığından da bunu biraz sorgulamıştık. Özellikle Connor bu konu üzerinde oldukça fazla durmuştu. Yeni kültürleri tanımayı sevdiğinden emin olmuştum. Dünyayı gezmek istediğinden de laf arasından bahsetmişti çünkü. Yaklaşık bir buçuk haftadır burada olmama rağmen arkadaş grubum giderek büyüyordu zira Deniz'i de grubumuza çoktan davet etmiş gibiydik. Bizden büyük olması sorun değildi, onun tecrübelerine zaman zaman ihtiyacımız olacaktı.
"İstanbul nasıl bir yer?"
Kat'in sorusuyla Deniz gülümsemişti. "Pek bilgim yok. Ben Eskişehir'de yaşıyorum. İstanbul'u da pek sevdiğimi söyleyemem."
İstanbul ismini en çok duyduğum şehirler arasındaydı çünkü birçok arkadaşım çeşitli gezilerle oraya gitmişti. Fakat ben insanların gezi anılarını dinlemekten pek hoşlanmadığım için bu anıları hafızamdan silmiştim.
"Ah anladım. Orayı bilmiyorum. Güzel bir yer mi?"
"Evet. Bana göre harika."
Aksanından buraya ait olmadığını çok net anlayabiliyordum. Aslında benim gibiydi. Ben de konuştuğum zaman buraya ait olmadığımı herkes anlıyordu. Sürekli "Aa İngilizsin." tepkileriyle karşılaşıyordum ve "Evet sizin gibi kaba konuşmuyorum." dememek için kendimi zor tutuyordum. Yemeklerimiz bittiğinde Connor Deniz'e "Daha sonra mutlaka görüşelim. Şimdi ku-" demiş ve susmuştu. Cümlesini toparlayıp "...kız arkadaşımı yolcu etmem gerekecek." diye devam etmişti. Kat ise gözlerini devirip çantasını masanın üstünden almıştı. Ben ne yapacağımı henüz kestirememişken Connor bana dönerek "Sen de bizimle geliyorsun canım." demiş ve ne yapmam gerektiğini açıkça belli etmişti. Benim ne işim var dememek için direniyordum ama ellerim çoktan yanımda duran sırt çantamı omzuma yerleştirmişti. Deniz hafifçe tebessüm edip "Daha sonra görüşürüz. Tanıştığıma memnun oldum." demiş ve önündeki yemeğe dönmüştü. Onunla vedalaştıktan sonra yemekhaneden ayrılmıştık.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Secret of Joseph | bxb
Ficción GeneralJoseph henüz 18 yaşında, benliğini arayan bir gençtir. Amerika'ya üniversitesiye gitmesi hayatını neredeyse her anlamda değiştirip etkileyecektir.