• part one •

1.2K 53 29
                                    

selam yorobun yeni bir fic ve yine ben

Ficin konusunu açıklama kısmından az çok anlayacağınızı umuyorum.

Bu hikaye biraz geçmiş zamanda geçecek. Kralliyet devrinin daha yeni bittiği bir zaman olacak ve burada ordu birliklerinin sözü geçiyor bir nevi kral gibi onlar yönetiyorlar ama sadece küçük kasaba gibi yerleri.

Umarım seversiniz keyifli okumalar

Başladığınız tarihi buraya bırakır mısınız?

*

"Yürü!"

Kollarımdan sıkıcı tutmuş, paçalarımı çamur yaparcasına adeta sürünürken son çırpınışlarımı sergiliyordum.

"Nefes alan herkesi hapise atamazsınız"

"Suçluysa atarız"

"Size o lanet çuvalı ben çalmadım diyorum"

"Sorunun sadece çuval olduğunu mu düşünüyorsun Jeon? Askerlere karşı takındığın saygısız tavır ve komutan hakkında attığın iftiralar yüzünden buradasın. Şimdi kapa çeneni ve zorluk çıkarma. Zira seni boynundan bir iple sallandırmaktansa bir tüfekle kafana sıkmayı yeğlerim"

"Bırakın! Canımı yakıyorsunuz"

"Zorluk çıkarmazsan bizde canını yakmayız. Pes et ve ilerle"

'Asla!' diyerek içimden geçirdim. Kasabanın baş gösterecek birilerine ihtiyaçları vardı ama onların sonu kafalarına yedikleri tek kurşunla bitiyordu. Ben onlardan olmayacaktım, savaşacaktım.

Karanlık cehennem misali zindana ulaşmış, içerinin soğukluğuna karşın içim titremişti. Üst taraflardaki cam bilerek açıldığını belli edercesine sırıtıyordu ve odadan daha soğuk parmaklıklara her yaklaştığımda özgürlüğüm bir parça benden ayrılıyordu.

Demir kapı gıcırtılı bir ses ile açılmış, kollarımı sıkıca tutan iki asker tarafından adeta duvara doğru fırlatılmıştım. Bilekliğimdeki kelepçeler damarlarımı sızlatırken askerlerin çıkışa doğru ilerlemelerini ve bir daha ne zaman göreceğimi bilmediğim gökyüzüne son kez iç çekerek bakmıştım.

Kendimi bildim bileli hep kural tanımaz biri olmuştum. Annem bu yanımın aileden geldiğini, abimin ve babamında böyle olduğunu söylerdi. Haklıydı, babam 4. kez hapise girdiğinde oda arkadaşı tarafından öldürülmüştü, abimde ayaklandırma çıkardığı için sürgün edilmişti ve annem hayatı boyunca asla onlar gibi olmamamı, her ne kadar o da bundan nefret etse de boyun eğmem gerektiğini öğretmişti bana. Onun onca çabasına rağmen ben içimdeki kuralsızlığı asla susturamamıştım. Sonuç olaraksa buradaydım işte. Pencereden parlayan ışık ile görebildiğim kadarını incelemeye başlamıştım. Örümcek ağları, çamur ve hissizlik dolu bir yerdi. Yanımdakilerin kim olduğunu göremiyordum ama burada sadece ben olmadığıma emindim.

İlerlemiş oturtabileceğim tek yer olan tahta yere oturmuş, çıkan ses ile tahtaların çok eski olduğunu anlamıştım. Burada bana bir insan gibi davranmalarını beklemiyordum ama eminim ki onların köleleri olduğumu falan düşüneceklerdi. Bu ilk hapise düşüşüm değildi ama önceki girişimde daha iyi bir yerdeydim, ayrıca sadece birkaç saat durmuştum, şimdi ise zaman kavramını kaybetmiş, biraz olsun nefes almaya çalışıyordum.

"Burada yenisin değil mi?"

Nereden geldiğini bilmediğim sese karşın yalnız olmadığıma kanaat getirerek gülümsemiştim.

"Çok mu belli oluyor?"

"Dışarıdan sesin geliyordu. İnkar etmeye çalışman buraya ait olmadığını belli etti. Neden buradasın? Buradaki en gencimiz olabilirsin"

"İnkar etmeye çalışmam neden buraya ait olmadığımı belli etti ki? Özgürlük ve boyun eğmeme herkeste olmalı, biz insanız, köle değil"

"Bu devirde değil. Ne kadar susarsan o kadar iyi. Senden hoşlanmazlarsa seni yok ederler. Birkaç kendini beğenmiş yüzünden hayatını kaybetmeye değer mi?"

"Birkaç kendini beğenmiş yüzünden rol yapmaya değer mi? Biz sustuğumuz için buradayız. Konuşmalıyız"

"Bana gençliğimi hatırlatıyorsun. Ne kadar klişe değil mi? Konuşma. En azından burada, o hurdanın üzerinde otururken konuşma. Sus ve buradan çık, bir nehirin yanına git ve orada konuş. Seni orada susturamazlar ama burada öldürüp cesetini gömme ihtiyacını bile hissetmezler"

Bu konuşma canımı sıkmıştı. Haklı değildi, hem onu da anlıyorum uzun zamandır buradaymış gibi görünüyor, sağlıklı bir zihne sahip olmasını bekleyemem.

"Ben bir dükkanda çalışıyordum. Orada un çuvalları taşırdım ama bir gün un çuvalları eksik geldi ve suçu benden bildiler. Komutanın aşçısı oldukları için olaya komutanda karıştı ve sanırım biraz sinirimi komutandan çıkardım. Şimdi de buradayım işte. Ya sen?"

"Gençlik hatası diyelim. Bulaşmaman gereken son insana bulaşmışsın. Tanrı yardımcın olsun"

"Seninde. Ben Jungkook, Jeon Jungkook, sen?"

"Ağustos böceği"

"Ne?"

"Bana Ağustos böceği derler. Bu kasabada herkes karınca olmuş, bana Ağustos böceği olmak düşer ki pek bir farkımın olduğu da söylenemez"

"Ne zamandır buradasın? Uzun zamandır buradaymış gibi konuşuyorsun"

"Bir daha geri alamayacağım 10 yılımı kaybettim. Kaç yaşında olduğumu bile bilmiyorum"

"Ben-"

Cümlemi tamamlayamadan demir kapı hızlıca açılmış, içeriye bellerinde silah ve sopalar bulunan askerler dolmuştu. Üzerlerindeki madalyalar dışarıdan yansıyan ışıkla parıldarken şapkalarından yüzlerini ayırt etmek zordu ama emindim bunlar sabahki askerler değildi.

"63. Koğuş burası efendim. Komutanın emriyle buradan siz sorumlusunuz. 3 mahkum var ve Mahkumlardan Lee Jin'in 14 gün sonra idamı var"

"Peki Asker çıkabilirsin. Kim, bu iş için sana güvenebilirim değil mi? Birliğinde köstebekler olduğunu duydum ama sen onlara benzemiyorsun"

"Güvenebilirsiniz efendim"

Aralarından uzun olan saygı duruşunda bulunmuş, askerlerden anahtarı alıp mahkumları kontrol etmeye başlamıştı. Diğerlerinden daha az madalyası vardı ve üniformasının rengi daha açıktı. Bakışları benim yerime geldiğinde önce gözlerime bakmış, ardından bakışlarımı elime getirip kaşlarını çatmıştı.

"Neden ellerin hâlâ kelepçeli?"

Ne cevap vereceğimi bilemeden ellerime bakmış, bakışlarımı tekrar ona çevirmiştim. Elindeki büyük anahtar ile demir kapımı açmış, bir şey yapmamam gerektiğini belli edercesine tabancasına dokunmuştu. İşareti almışçasına yerimden kalkmamış, ellerimi uzatıp sonunda kurtulduğum kelepçeler ile iç çekmiştim.

Kim Taehyung. Üniformasında bu isim yazıyordu. Tekrar kapıyı kapattığında birkaç metrelik odada kapalı kaldığım gerçeği yüzüme vurmuştu. Taehyung ilerideki masalardan birine oturmuş, izmarit çöplerine karşın yüzünü buruşturarak orada neden olduğunu bilmediğim kitapları incelemeye başlamıştı.

Yanımdaki yere bakmaması az önce konuştuğum kişinin solumda olduğunu kanıtlamıştı. Burada en azından yalnız hissetmiyordum ama yinede çıkmak istiyordum.

Özgürlük kaybetmek istediğim son şey bile değildi.

𝐬𝐚𝐥𝐯𝐚𝐭𝐨𝐫𝐞 ↬ 𝐭𝐚𝐞𝐤𝐨𝐨𝐤 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin