• part sixteen •

147 25 3
                                    

"Taehyung artık gelmeyecek mi?"

Taehyung'un yerini kendisinin aldığını söyleyip masayı düzenlerken seslenmiştim Hoseok'a. Yerine geçeceği dışında başka bir şey söylememişti. Dün gayet normalken bir anda böyle bir şeyin yaşanması kendimden şüphe etmeme ve yanlış bir şey yapıp yapmadığımı düşünmeme neden olmuştu. Hoseok elindeki bezi bırakıp bana dönmüş kısa bir bakış atıp işine devam ederken konuşmaya başlamıştı.

"Gelmesi için bir neden yok?"

"Neden bir anda yerlerinizi değiştirdiniz ki?"

"Her şeyi böyle merak eder misin? Bir nedeni yok, bizim işimiz bu. Sen sadece bir mahkumsun bunları neden umursuyorsun ki?"

"Sadece sormuştum"

İç çekip yerime geçmiş, neden bana bu kadar tepkili olduğunu merak etmiştim. Geçenlerdeki olay dışında herhangi bir şey yapmamışken onun bana bu kadar tepkili olması garipsediğim bir şeydi.

"Hoseok Hyung, geçen seferki olay yüzünden özür dilerim. Sadece düşünmeden hareket ettim ve herkesi riske attım. Bunun bir daha yaşanmayacağına dair Taehyung'a söz verdim, sana da söz veriyorum"

"Herkesle iyi anlaşmaya çalışıyorsun, bunu yapamazsın. İstediğin kadar özür dile ya da söz ver, buna inanmayacağım"

Söylediklerine karşın hiçbir şey diyememiştim. Ne diyebilirdim ki? Haklıydı. Onu av olarak kullanma gibi bir amacım yoktu ama böyle düşünmesini engelleyemezdim. Yanımda duran kumaş parçasını asla Taehyung'a veremeyecek gibi hissediyordum. Onu görmeliydim, onunla konuşmak istiyordum, bana neden böyle bir yaşandığını anlatabilecek tek kişi oydu. Neden kendimi suçluyordum bilmiyorum, sadece haklı olmak istemiyordum. Yanımdakilere yeteri kadar zarar vermiştim zaten. Hoseok'a da hak veriyordum. Taehyung'a değer veriyordu, onu düşünüyordu bu yüzden bana tepkili olması normaldi.

"Gardiyanlar sürekli değişir mi?"

Hoseok Hyung'un gitmesi ile sonunda yalnız kaldığımızda Yoongi Hyung'a seslenmiştim.

"Genelde değişmezler, Taehyung için endişelenmeni anlıyorum ama kötü bir şey olsaydı sana derdi"

"Bilmiyorum Hyung, her şeyin suçlusu benmişim gibi hissediyorum"

"Öyle hissetme. Kabul yaptığın kötü bir şeydi ama geçmişte kaldı, bizden başka kimsede bilmiyor. Ayrıca eğer nedeni sen olsaydın daha önce olurdu, neden şimdi olsun ki?"

"Onu ne zaman görebileceğim bilmiyorum"

"Onu gerçekten seviyorsun değil mi?"

"Seviyor muyum bilmiyorum ama değer veriyorum"

"O zaman korkaklığı bırak ve ona hislerini söyle. Böyle birbirinizden adım beklermiş gibi olmaya devam ederseniz asla bir ilerleme kaydedemezsiniz. Size karışamam tabi ama birbirinize yabancı ve hissettikleriniz sanki yokmuş gibi davranmak ikinizi sadece harcatır. Bu dört duvar arasında nasıl bir ilişkiniz olur bilmiyorum ama sevgi olduktan sonra mekan ya da zaman önemli değildir"

"Haklısın Hyung ama ne diyeceğim ki? Onunda aynı şeyleri hissettiğini nereden bileceğim? Ayrıca bilsem kaç yazar ben buradayım, o dışarıda, nasıl birlikte olacağız ki?"

"Burada sonsuza kadar yaşamayacaksın Jungkook, yaşayacağın bir hayat olacak. Buradaki zamanını sonsuzluk olarak nitelendirme. Kalpler bir olduktan sonra gerisi önemsizdir"

Cevap vermedim. Diyebileceğim bir şey yoktu. Onun kadar ümitli ya da halinden memnun değildim ama bu saçma konuyu uzatmak istemiyordum. Uzanıp yatabildiğim tek şeyi yaparak gözlerimi kapatmıştım. Aklımda çok soru vardı. Yine ne yapmam gerektiğini, neyin benim için doğru olduğunu bilmiyordum. Çıkmazların ortasında kalmıştım adeta. Etrafım yollar doluydu ama hangisi doğru yol hangisi başka bir çıkmazın kapısı bilmiyordum. Düşüncelerime boğulduğum anda uyumak yapabileceğim bir şey değildi. Gözlerim kapalıydı ama zihnim açıktı. Zihnimdeki karmaşayı umursamadan dinlenmeye çalışmıştım.

𝐬𝐚𝐥𝐯𝐚𝐭𝐨𝐫𝐞 ↬ 𝐭𝐚𝐞𝐤𝐨𝐨𝐤 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin