• part four •

290 30 9
                                    

"Hey uykucu uyan hadi"

Boğuk sesler rahatsız etmeye başlayınca gözlerimi açmış, karşımda iki askeri ellerinde kelepçe ile dikilirken bulmuştum. Doğrulduğum anda kelepçeleri sertçe bileklerime geçirmiş, aynı koğuşa soktukları andaki gibi beni dışarıya sürüklemişlerdi. Dışarıdan gelen yabancı iki asker kollarımı sertçe tutmuş, uyandığımda önümde dikilen askerlerin -artık ne arıyorlarsa- dört duvar arasını incelemesini beklemeye başlamışlardı. Uyku sersemi bakışlarım ile etrafı incelemiştim. Taehyung yoktu ve Min ya da Ağustos böceği artık her kimse o da yoktu. Taehyung'un bahsettiği teftiş bu olmalıydı ama daracık yerde ne arıyorlardı ki? Eski tahtayı kırarcasına hareket ettirirlerken anlamıştım işte. Amaçları bir şey bulmak değildi, kendi politikalarını kullanıyorlardı. Dükkanda çalışırkende bunu çok kez yaptıklarını görmüştüm. Uydurma bir yerden asılsız bir haber duyarlar ve bütün dükkanı harabe ederlerdi. Bu politikanın tam adını bilmiyordum ama açıklamasını biliyordum. 'Herhangi bir suç ya da bir söylenti söz konusu ise mallara verilen zarara karşın mal sahibinin söz hakkı yoktur'. Yaşamaya çalıştığım küçük cehennemi sözde teftiş ile daha berbat bir yere dönüştürmeye çalışıyorlardı ki tahtanın kırıntılarının dökülmeye başladığını görünce iyi gittikleri de ortadaydı. Askerlerden biri cebinden bir cımbız çıkarmış bırakın fareyi bir sineğin bile giremeyeceği küçük bir deliğe cımbızı sokmuştu. Cımbızı zorlukla çıkardığında cımbızın ucundaki küçük poşet ile gözlerim kocaman açılmıştı. O poşetin oraya nasıl geldiğini asla bilmiyordum. Asker poşete küçük bir delik açmış poşeti koklayıp bakışlarını bana çevirmişti.

"İzmarit ha? Hemde geleli daha birkaç gün olmuşken. Cesaretine hayran kaldım Jeon. Eminim komutanda hayran kalacak"

Askerler çıktıkları anda beni tekrar içeriye sokmuşlar bileklerimdeki kelepçeyi çıkarıp yeniden oraya hapsetmişlerdi. Ne olduğunu anlamıyordum? Başım beladaydı. Asla kurtulamayacaktım. Hayatımda bir kere bile sigara içmemiş biriydim ama bunu ne askerlere anlatabilirdim ne de onlar bana inanırlardı. Her şeyi yeniden kaybetmiş gibi hissediyordum. O izmariti oraya kim koymuştu ki? Bilerek mi yapılmıştı? Eğer bilerek yapılsa askerlerin buraya geldiğini bilirdim ya da Taehyung, o bana derdi.

Askerler koğuştan ayrılmamış, demir ve bizimkilerden farklı olan bir odanın kapısını açmışlardı. O yeri ilk kez görüyordum. İçeriye girmişler elleri ve kolları bağlı, ağzında bantlı bir adamı dışarıya çıkarmışlardı. Bu da kimdi böyle? Çıkışa doğru ilerledikleri her adımda adam boğuk sesiyle bir şeyler söylüyor ellerinden kurtulmaya çalışıyordu. Gözyaşlarını gördüğümde içimdeki o kötü hisse engel olamamıştım. Bu oydu sanırım. İdam edilmeye götürülüyordu.

*

O gün Taehyung daha geç gelmişti. Bu sefer yemekler sıcak değildi. Taehyung'un yüzünde ise üzgün bir ifade vardı. Ona çoğu kez ne olduğunu sorduğumda sadece yemeğime devam etmemi söylemişti. Bugün insanlar ne kadar garipti öyle. Yemek kaplarını alacağı sırada gözüm Taehyung'un üniformasına kaymıştı. Alt kısımlarında lekeler daha yeni oluşmuş gibiydi. Bakışlarım madalyalarına dönünce madalyalarının arttığını görmüştüm. 3 madalyası olmuştu. Gülümsemiş, bakışlarımı ona çevirmiştim.

"Tebrik ederim. Madalyaların artmış"

Hiçbir şey demeden yemek kaplarını alıp masaya bırakmıştı.

"Neyin var Taehyung? Neden bugün böylesin?"

"Başın belada, koğuşun değişebilir, seni mahzene alabilirler, idam bile edebilirsin ama sen madalyalarımı mı umursuyorsun? Gözünü aç Jeon. Kendini düşünmelisin. Komutanın insafına kaldın adeta ve senden nefret ediyor"

"Ne yapabilirim ki? O izmaritler bana ait değil bunu kime kanıtlayabilirim? Kim bana inanır? İnsafına kaldım sende diyorsun. Sadece bir izmarit yüzünden öldürürler mi gerçekten?"

"Bilmiyorum"

"Annem, ondan bir haber alabildin mi?"

"Üzgünüm ama söz veriyorum en kısa zamanda deneyeceğim"

"Taehyung, biri bulunduğum yere izmaritleri kendisi bıraksa bana derdin değil mi?"

Soruma cevap vermeden sadece yüzüme bakıp gidince Taehyung'a güvenmemem gerektiğini anlamıştım. Hapishane tuhaf bir yerdi ama tek iyi yanı orada her şey gerçekti, özellikle insanların duyguları.

𝐬𝐚𝐥𝐯𝐚𝐭𝐨𝐫𝐞 ↬ 𝐭𝐚𝐞𝐤𝐨𝐨𝐤 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin