• part eightteen •

145 25 5
                                    

Jungkook'un ağzından

Taehyung'la buradan kaçma planı yaptığımızdan beri onu görmemiştim. Ne geceleri buraya geliyordu ne de gündüzleri. Hoseok'a birkaç kez sormayı denediğimde bana cevap verme zahmetinde bile bulunmaması ondan ümidi kesmeme neden olurken Taehyung'tan endişe etmeye başlamıştım. Bir anda ortadan kaybolmaları çok oluyordu ama hiç bu kadar uzun sürmemişti. Özellikle ikimizinde hayatını tehlikeye atabilecek bir karar aldıktan sonra kaybolması aklımda türlü türlü senaryoların kurulmasına neden olmuştu. İyi ve güvende olmasını dua etmekten başka çarem yoktu.

Oturup öylece etrafa bakarken Hoseok koğuşta olduğu için Yoongi Hyung ilede konuşamamanın verdiği sıkıntı ile iç çekmiştim. Yapabileceklerimin sınırlı olması beni o kadar sinir ediyordu ki ama Taehyung'a güveniyordum. Birkaç gün demişti, birkaç gün sonra sadece biz olacağız. Buradan kaçmak, hayatımızı tehlikeye atmak istemiyordum ama Taehyung bile böyle bir karar alması buranın dışarıdan daha tehlikeli olduğunu gösteriyordu bana. Geleceğine emindim, gelecekti, buradan kaçacaktık ve sonunda kurtulmuş olacaktık.

*

Hoseok'un ağzından

"Elini burada bu kadar derin nasıl yaralayabildin?"

"Bilmiyorum, sanırım tahta yüzünden"

"Herhangi bir kıymık parçası yok. Tahtalardan olduğuna emin misin?"

Gözlerimi bana çevirmiş, Jungkook'un olduğu tarafı işaret ettiğinde neler olduğunu anlamaya başlamıştım sanırım.

"Lütfen ona söyleme"

Kısık sesle konuşup elini saran sargı ile tıslayınca yaranın nedenini anlamış, sargıyı biraz gevşetmiştim.

"Bunu bir daha yapma sakın"

Sargıyı acıtmayacak şekilde sardıktan sonra kısık sesle yanıt vermiştim ona. Yaptığı sadece saçmalıktı. Bu kadar derin kesebilecek bir şeyi nereden bulduğunu bilmiyordum bile.

"Ne o? Gardiyanlar artık mahkumlarıda mı düşünüyor?"

Alaycı konuşması ile gülümsemeden edememiştim. Sonunda sargılar ile işim bitince gözlerimi ona çevirmiş, aramızdaki mesafenin kısalığı yüzüme çarptığı anda kalkmaya çalışmıştım ama gözlerim sanki onun gözlerine bağlanmış, beynime kalkması gerektiğini söyleyemiyordum.

Gözlerini benden ayırdığında sonunda kalabilecek gücü kendimde bulduğumu hissetmiştim. Kalkıp diğer kolundaki kelepçeyi çıkarmış, demir kapıyı kapatıp kilitlemiştim.

"Sargıların birkaç gün durmalı. Çıkarmamaya dikkat et"

"Teşekkürler"

Sandalyelerden birine oturup kafamı dağıtması adına bir kitap açmış, her ne kadar kitaba odaklanmak istesemde gözlerim hep Yoongi'yi ve sargılara dikkat ederek yatmaya çalışan bedenini bulup durmuştu. Ona karşı bir şeyler hissettiğimi düşünmek istemiyordum, düşünmemeliydim. Kabul farklı ve hoş bir yüzü vardı saatlerce izleyebileceğiz türden, sesi yumuşaktı, rahatlatıcıydı ve gülüşü, birkaç kez görmeme rağmen aklıma kazınmıştı. Hayır, bunlar sadece detaycı bir insan olduğum için fark ettiğim şeylerdi. Onu sevmiyordum, sevemezdim. Taehyung'tan sonra aynı hatayı ben yapamazdım. Sahi Taehyung, o dediklerimden sonra benimle gerçekten konuşmamıştı. Askerlerle başının dertte olduğu belliydi ama bana bir şey anlatmamıştı ve askerlere sorabilecek kadar cesaretli değildim. Ne diyordum ben? Niye bana anlatacaktı ki? Buraya geldiği andan beri hep ona yardımcı olmaya çalışmıştım. Sadece ilerleyicilerden olduğu için değil, onu gerçekten kardeşim olarak görüyordum. Dediklerim, yaptıklarım, her şey onun iyiliği içindi ama o ne yazık ki bunu anlamayacak kadar kapılmıştı Jungkook'a. Sahi Jungkook'ta onu bu denli diğer mahkumlardan ayrı kılan ne vardı merak ediyordum? Taehyung, o geldiğinden beri sadece onu konuşmaya başlayınca anlamıştım aslında bir şeyleri ama yanlış yorumladığıma vurmuştum. Haklıydım, ne yazık ki. Onun hayatıydı, beni ilgilendirmezdi, ben sadece onu uyarmıştım. Belki de sınırı aşmıştım, bilmiyorum ama sırf bir mahkum yüzünden kendi hayatını bile yok sayması sinirimi bozmuştu.

İç çekip ellerimi saçlarımda gezdirmiş, biraz kestirmenin, en azından vücuduna uyuyacağını işaret edip zihninin biraz olsun susmasını sağlamak bana iyi gelebileceğini anlamış, başımı masaya koyup kollarımı yastık niyetine kullanmıştım.

*

Jungkook'un ağzından

Hoseok Hyung vardiyasını ismini bilmediğim bir askerle değiştirdiğinde Taehyung'un o gecede gelmeyeceğini anlamıştım. İçimden bir ses ona güvenmekte hata ettiğimi söylerken başka bir ses her şeyin yolunda olduğunu ve Taehyung'un döneceğini söylüyordu. Hangisinin baskın olduğunu bilmiyordum ama zihnimdeki tartıda her saniyede ilk ses biraz olsun daha ağır basmaya başlıyordu.

Onun hakkında tahmin yapmam zordu, şu an ne yapıyor bilmiyordum, iyi miydi, yaşıyor muydu hepsi sadece bir soruydu benim için. Onun kendi hakkında anlattıklarından fazlasını bilmiyordum ve ben onunla buradan kurtulacağımı söylemiştim? Gerçekten doğru bir karar mıydı? Taehyung başı sıkışınca beni tekrar buraya getirir miydi? Ya da beni hiç bilmediğim bir yerde bir başıma bırakır mıydı? Ne düşünüyordum ki? Her şey için erkendi. Gidemezdik, bu kadar erken böyle ciddi bir karar almak saçmaydı-

"Jeon Jungkook, abinden mektup var"

Bana seslenen asker ve yanında gördüğüm tanıdık beden ile ayağa kalkmış, bir Taehyung'a bir de elinde tuttuğu mektuba bakmıştım. Abim bana nasıl mektup yazabilmişti ki? Burada olduğumu bile bilmiyordu.

"Abinden mi? İyi de ab-"

Taehyung bana attığı bakışla ne olduğunu anlamış, mektubu alıp sahte ama samimi bir gülümseme sunmuştum.

"Teşekkür ederim"

Taehyung, tekrar koğuşu terk ettiğinde asker ve uyuyan Yoongi Hyung ile tekrar yalnız kalmıştım. Her ne kadar askerin yanında okumak istemesemde mektubu açmış, tahmin ettiğim gibi mektubun Taehyung'tan olduğunu anlamıştım. Gerçekten hayran kalınası bir zekası vardı.

Mektubu okumaya başladığımda okuduğum şeyin bir mektup değilde bir kaçma planı olduğu barizdi.

'Sevgili Jungkook,

Şu an yazdığım satırlar dışarıdan bakılınca bir mektubu andırması adına karaladığım birkaç kelimeden ibaret sadece. Yanına gelemiyorum, üzgünüm, gözleri biraz üzerimden çekebilmek adına sözde uzaklaşmam gerekti koğuştan ve senden. Tabi hâlâ aramızdaki şeyi bilmedikleri için sadece koğuştan uzaklaştırmaları akıllarındaki saçma soruları yok etmelerine yetti ama ben yinede işimizi güvenceye alıp bir gün daha gelmemeyi seçtim. Üzgünüm, beni ne kadar uzun zamandır bekliyorsun biliyorum. Sana söz verdiğim gibi birkaç gün, bu cehennemden kaçmak kolay değil ama bunu başaracağız, önceki sözlerim gibi sana yine söz veriyorum. Yarın, yanına geldiğim gecede, sen ve ben buradan kurtulacağız. Askerlerin uyuduğu ve gardiyanların koğuşlara kapandıkları bir anda yanına geleceğim, seni oradan çıkaracağım ve 'işkence' odasındaki büyük pencerelerden kaçacağız. Bana anlattığın gibi önce şehire gidip orada saklanacağız sonra tamamen özgür olacağız. Korkuyorsun biliyorum, belki endişelerin ama sana yemin ederimki buradan kaçmak en iyisi.

Seni seviyorum sevgilim, sana artık sevgilim diyebilirim değil mi? Yarın gece beni bekle, kendi özgürlüğümüze doğru koşacağız.

Sevgililerle abin olmayan Taehyung'

Kaçacaktık. Bu sefer hayal ya da son anda oluşturulmuş bir plan değildi. O ciddiydi, ilk kez benden bu kadar çok buradan kaçmak istediğini görüyordum. Bunun nedenini bana söylemediği ama benim hakkımda olan şeye vuruyordum. Ne öğrenmişti ki ve neden benim alakalı olmasına rağmen bana söylemiyordu?

Her ne kadar buradan kaçmak istesemde bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyordum. Birbirimizi tehlikeye atamazdık, bu kadar erken yapamazdık. Ondan zaman istemeliydim, bizim zamana ihtiyacımız vardı. İkimizde aramızdakileri bu kadar kolay harcamayacaktık.

𝐬𝐚𝐥𝐯𝐚𝐭𝐨𝐫𝐞 ↬ 𝐭𝐚𝐞𝐤𝐨𝐨𝐤 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin