• part fourteen •

149 28 3
                                    

Benim böyle bir kitabım mı varmış 🥰

*

Yoongi'nin ağzından

"Neden sürekli rahatsızlanıp duruyor?"

"Soğuk bir yerde yattığı için olmalı, bünyesi çok zayıf"

"Ölüp kalmasında"

Başımdaki askerler ve hekim biraz olsun beni yalnız bıraktıklarında gözlerimi açmış, yine tepemdeki başımın ağrıması neden olacak şekilde beni rahatsız eden ışıkla göz göze gelmiştim. Sürekli buraya gelmek başta güzel bir şeyken artık sadece bir rutine dönüşmüş ve beni sıkmaya başlamıştı. Yatağın demirleri her geldiğimde sırtıma daha çok batıyordu adeta. Kaldığım yerden daha geniş olmasına rağmen kapalı bir kutuda gibi hissediyordum kendimi.

"Daha iyi misin?"

Hekim elinde bastonu ile yanıma gelmiş, önce ateşimin olup olmadığını kontrol etmiş, ardından neden yaptığını anlamadığım bir şekilde elimi tutmuştu.

"Her geldiğinde ellerin sıcak ama kolların soğuk oluyor. Neden?"

"Üşümemek adına ellerimi bacaklarımın arasına alıyorum. Bu yüzden olabilir"

"Bahar geldi. Hâlâ nasıl üşüyebiliyorsun?"

"Bulunduğum yerde hiç bulunmadınız sanırım"

"Haklısın, gardiyanla konuşacağım, sana daha rahat bir yer versinler"

"Teşekkür ederim"

En azından iyi insanlar hâlâ vardı. Tekrar gözlerimi kapatıp kapatmama rağmen hâlâ gözlerimi rahatsız eden ışığı umursamadan biraz olsun dinlenmeye çalışmıştım. Her ne kadar rahatsız hissettirsede burası hapishaneyi bin basardı. Ellerimi yüzüme koyup uyumaya çalışırken duyduğum sesler ile gözlerimi açmış, karşımda gördüğüm beden ile adeta yerimde doğrulmuştum. Elinde sıcak erişte ve patates yemeği ile öylece başımda dikilirken ben şaşkınca ona bakıyordum. Gülümseyip yanıma yaklaşmış elindeki tepsiyi bana uzatmıştı.

"Hekim, size yemek getirmem gerektiğini söyledi"

Onun sesi, ilk kez duyuyordum. O kadar naif ve hoştu ki, kulaklarımda güzel bir gezintiye çıkmıştı adeta. Beynimde yankılandı aynı cümle, yıllarca hatırlamama yardımcı olacak şekilde. Kendi sesimi unuturdum ama bu sesi unutmazdım. Uzanıp elindeki tepsiyi almış, elimin titremesini fark etmemesi adına hızlıca yanıma koymuştum. Ağzım mühürlenmiş gibi hissediyordum, yüzüne bakıp konuşamıyordum bile, kafamı tekrar kaldırdığımda gözlerindeki kahverengilikler beni karşılamıştı. Aynı renkti, her gün gördüğüm, herkeste gördüğüm ama onunkiler sıradanlığın en mükemmel haliydi adeta. Hiçbir şey söylemeyeceğimi anladığında gülümsemiş, gülümsemesinin sıcaklığını odada bırakıp öylece gitmişti. Tepsinin yanlarında elinin sıcaklığını hâlâ hissedebiliyordum. O sesi beynimin her köşesinde bir gezintiye çıkmış, sanki o anı tekrar tekrar yaşıyordum. Dışarıya çıkabilseydim keşke, ona teşekkür edebilseydim her şey için, işte o an buradan kurtulmayı ilk kez bu kadar çok istemiştim sanırım. Ayak bileklerimdeki kelepçelerin toz olmasını, ona koşabilmeyi, milyonlarca kez teşekkür edebilmeyi öyle çok istemiştim ki Tanrı'ya bile dua etmiştim.

*

Sonunda iki adamın kolları arasında tekrar kendi cehennemime döndüğümde duvara çaktıkları kırık dökük bir tahta parçası karşılamıştı beni. Altına iki demir koyup desteklemişlerdi ve üstüne de bir battaniye ile yastık koymuşlardı. Bunlara bu kadar kolay sahip olabileceğimi tahmin etmemiştim. Tahtaya oturup görüntüsüne karşın rahat olması ile gülümsemiş duvara yaslanıp gözlerimi kapatmıştım. Gerçekten huzurlu hissediyordum, hiçbir şey güzel değildi ama berbatta değildi. Sadece biraz daha zaman demiştim kendime, sadece biraz daha zaman sonra bu lanet yeri bir daha asla görmeyeceksin.

𝐬𝐚𝐥𝐯𝐚𝐭𝐨𝐫𝐞 ↬ 𝐭𝐚𝐞𝐤𝐨𝐨𝐤 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin