• part seven •

242 29 0
                                    

"Uzat ellerini"

Askerin komutu ile ellerimi uzatmış, sonunda özgür kalan bileklerim ile tekrar yerime geçmiştim. Bu daracık yerden yalnızca tuvalet izinleri sayesinde çıkabiliyordum ki onlarında uzun olduğu söylenemezdi. Dün gece yüzünden gözlerim acıyordu, açmakta zorluk çekiyordum. Uyumalıydım ama uyumak istemiyordum. Burada yapacak hiçbir şeyim yoktu. Uyanmak, askerleri eleştirmek, konuştukları konu hakkında tahmin yürütmek, Yoongi ile konuşmak, belirli saatlerdeki tuvalet izni ve yemek zamanı ve sonra da uyumak, tek döngüm buydu adeta. Nasıl değiştirebilirdim ki? Bakışlarımı yan tarafa çevirmiş, duvarların aslında ne kadar geniş olduklarını görmüştüm. Annemle birlikte evimizin duvarlara desenler yaptığımız zamanları anımsamıştı ve aklıma gelen fikirle gülümsemiştim. Duvarlara bir şeyler çizmeme izin verirler miydi acaba? Taehyung'tan tebeşir isteyebilirdim ya da bir kömür parçası. Biraz olsun zaman geçirmek için gerçekten güzel bir fikirdi. Zihnimde çizebileceğim şablonları oluşturmuş, aklıma gelen fikirler enerjimi yükseltip mutluluk hormonu salgılamamı sağlamıştı. Damarlarımda gezen mutluluk hücrelere hissedebiliyordum adeta. Gülümsemeye engel olamıyordum. Sanırım kafayı yemiştim.

Şu an burada olmasaydım dışarıya çıkıp çimenlerde gezmek isterdim. Ağaçlara dokunmak, bir çiçek koparıp onun kokusunu içime çekip bu kokuyu bana hatırlatan yerleri anımsamak isterdim. Düşündüm de gerçekten uzun zamandır dışarıyı görmemiştim. Güneşin sıcaklığını, hayvanların sesini, dere şırıltısını, hepsi öyle özlemiştim sadece eski bir anı gibiydi benim için. Sanki o anlarda başka bir dünyada yaşıyordum ya da bir hayaldi o anlar. Hiç yaşanmamıştı sanki, doğduğumdan beri bu dört duvar arasındaydım, o kadar yabancı geliyordu ki bunlar. Gerçek dünyadan soyutlanmak böyle bir şeydi demek ki. Acaba beni merak eden var mıydı? Arkadaşı olan birisi değildim, annem dışında birinin beni merak edeceğini sanmıyordum ama eminim konuşmuşlardı. 'Komutanın tepesini attırıp hapse düşen çocuk' diyorlardı belki. Dükkanda birlikte çalıştığım insanlar kendilerine ders almışlardı beni belkide. Sahi orada hayat şu an nasıldı acaba? Büyük ihtimalle hem dükkanda hemde diğer yerlerde büyük bir baskı vardı. Bütün kapılardan eminim benim hakkımda ya da diğer mahkumlar hakkında yalan yanlış bilgiler dolaşıyordu. Ben kasabadayken de böyleydi. Adını hatırlamadığım bir adam hakkında belki bir ay konuşulmuştu. Herkes gizlice idam edildiğini söylüyordu ama aylar sonra adam sapasağlam çıkageldi. Ailesi bile şok olmuştu. İnsanlar gerçekten garipti.

*

"Taehyung?"

Askerler gittiğinde kitap okurken onu rahatsız etmemek adına okuduğu sayfayı bitirmesini beklerken konuşmuştum.

"Evet?"

"Senden bir şey isteyebilir miyim?"

"Seni dinliyorum?"

"Bana biraz tebeşir ya da kömür verir misin?"

"Duvarlara kaldığın günler kadar çizgi mi çizeceksin?"

"Hayır, duvarı boyayacağım"

"Neden boya istemiyorsun o zaman?"

"Boya geçmez. Eğer tebeşir ya da kömür verirsen geçirmesi kolay olur. Böylelikle bitmeyen duvarlara sahip olurum"

"Kasabaya gittiğim zaman istediklerini alacağım ama şimdilik bununla idare etmen gerek"

Eskimiş bir tebeşir kutusunu bana uzatmış, gülümseyip kutuyu demirliklerin arasından geçirip almıştım.

"Teşekkür ederim"

"Rica ederim. Neler çizeceğini merak ediyorum"

"Birkaç fikrim var umarım çizebilirim"

Bakışlarımı masadaki kitaba yöneltip tekrar Taehyung'a dönüp kitabı işaret etmiştim.

"Ne okuyorsun?"

"Tuhaf bir kitap. Konusunu tam anlamadım sanırım bazı sayfaları da eksik ama güzele benziyor. Günlük gibi. Okumak istersen sana buradan kitap verebilirim. Şahsen biz dışında kimse bu kitapların varlığından bile haberdar değildir"

"Çizimden sıkılırsam senden bir kitap isterim"

"Peki o halde"

Elimdeki tebeşir kutusu ile duvara doğru ilerlemiştim. Yere oturup kutudan bir tebeşir çıkarmış, denemek adına duvara küçük bir çizgi çizmiştim. Soluk görünüyordu ama beni idare ederdi. Soğuk zemin ile üşütebileceğimi anlamış, battaniyemi yere koyup üzerine oturmuştum ve düşündüğüm şeyleri duvara geçirmeye başlamıştım. Bir ağaç, bir güneş, birkaç çiçek, ileride küçük görünen dağlar ve dağların şapkaları gibi görünen bulutlar. Klişeydi ama hissetmek istediklerim bunlardı. Dünyanın sıcaklığına dokunmak istiyordum.

Buraya düşeceğimi kim düşünürdü ki? En son günüm nasıl geçmişti acaba? Kaç bardak su içmiş ya da hangi yemekleri yemiştim? Böyle bir şeyi hiç düşünmüş müydüm ki? Kim böyle bir şeyi tahmin edebilir ki? Duvarın birazı dolunca elimdeki tebeşire bakmış, gerçekten yapmaya cesaret edebileceğime emin olmadığım şeyleri çizmeye başlamıştım. Hapishanenin krokisi. Hapishanenin her bir tarafından başka bir hücre yeri bulunuyor, biraz ileride askerlerin konakladığı yer var ve tamda onun yanında revir. Hapishanenin içi ise daha kolay. Üç oda, bir tuvalet ve bir de işkence odası. Hepsini aklında tutmam zor olmamıştı, dışarısını yıllardır ezberden biliyordum zaten. Hapishane, kasaba ile ormanlık alana eşit mesafedeydi. Eğer bu planları yapacaksam gidebileceğim tek yer ormandı. Annemle son kez görüşmeme izin vereceklerini sanmıyordum bu yüzden gitmek daha iyiydi. Asla durmadan koşacak izimi kaybettirene kadar arkama bakmayacaktım, dinlenmek için durmayacaktım bile. Şehire inecektim. Orada beni bulmaları zor olurdu. Oradan da bindiğim ilk trenle bambaşka bir şehire, sonra başka bir şehire. Şanslıydım ki yanımda bir miktar para bulunuyordu. Parayı bulmuşlardı ama almamışlardı. Hapisteki bir adamın parayla ne işi olurdu ki? Riskli bir görevdi ama yapmak zorundaydım. Festival döneminde yaparsam oluşan kalabalıktan beni bulmaları zorlaşırdı. Önümde kaç günüm olduğunu bilmiyordum ama öğrenmem zor olmazdı. Buradan kaçacak çizdiğim her bir şeyi gerçekleştirecektim.

𝐬𝐚𝐥𝐯𝐚𝐭𝐨𝐫𝐞 ↬ 𝐭𝐚𝐞𝐤𝐨𝐨𝐤 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin