8

60.2K 4.1K 6.8K
                                    

Perdeleri olmadığı için, resmen odaya doğan güneş bütün uykumun içine etmişti. Nereye dönersem döneyim, ışıktan kaçamıyordum. En son yorganı itekleyip, yataktan kalkmaktan başka çare bulamadım. Saçlarımı karıştırıp, bir süre boş bir şekilde duvarı izledim. Hala çok uykum vardı. Tuvalete gitmek için ayaklandığımda, şifonyerdeki telefonum gözüme çarpmıştı. Hoseok'tan 2, Jimin'den 20'ye yakın arama vardı. Mesajlarda da, sövüp durmuşmuştu. Evde büyük hesaplaşma dönecekti.

Banyoda işimi hızlıca hallettim. Yüzümü güzelce yıkayıp, Jungkook'un benim için bıraktığı diş fırçasını kullandım. Ve bu sırada etrafı karıştırmaya başladım. Dolaplarda başka birine ait bir şeyler arıyordum. Diş fırçası, belki toka, oje yada herhangi bir şey. Benden önce birlikte olduğu insanlardan kalan, bir şeyler olmalıydı dimi? Ama yoktu. Kendisine aitti hepsi. Jungkook'un fazla eşyadan hoşlanmadığı, evin sadeliğinden belliydi. Büyük bir ihtimal hepsinden kurtulmuştu.

Üzerimi değiştirmek istiyordum, ama kendi kıyafetlerimi bulamamıştım. Kırışmış olan şortu çekiştirdim. Biraz yukarı çıkmış, bacaklarımı tamamen ortaya çıkarmıştı. İndirmek istemiyordum. Jungkook'u etkilemem hoşuma gidiyordu. Sırıtarak odadan çıktım. Salonda da yoktu. Ama mutfaktan gelen sesler ve kokularla direkt oraya yöneldim.

"Günaydın." dedim, içeri girdiğim gibi. Kafasını kaldırıp, bana döndüğünde düz ifadesi kırılmıştı. Yine üstü çıplaktı. Altında siyah eşorfmanı dışında hiçbir şey yoktu. Gözlerim kol ve göğüs kaslarında gezinirken, elimi tezgaha sürterek ona doğru ilerledim.

"Günaydın." dedi, elinin tersiyle boynumu okşarken. Kafamı yana yatırıp, kendimi daha çok sevdirme ihtiyacı hissetmiştim. Ama kendimi tuttum. Tavadaki pankeke kısa bir bakış atıp, masadaki kahvaltıklıklara döndüm. Acıkmıştım. "İyi uyuyabildin mi? Ağrın var mı?"

"Hayır, iyiyim." dedim, tezgahtan aldığım kirazı ağzıma atarken. Gözleri dudaklarıma kaymıştı. Parmağını ağzımın kenarına sürtüp, tavadaki pankeki çıkartmak için hızla geri çekti. "Ama neden perde kullanmıyorsun? Güneş ışığıyla uyanmaktan, nefret ediyorum."

Pankekleri tabaklara bölüp, masaya doğru ilerledi. Tezgaha dayanmış hala kiraz yiyordum, bir yandan da eğilip durduğu için belirginleşen kaslarını izliyordum. Tanrılar birleşip, kusursuz bir adam yaratalım demişler de; ortaya Jeon Jungkook çıkmış olmalıydı. Başka türlü, bu kadar muhteşem bir varlığın sebebi açıklanamazdı.

"Ben güneşin doğuşuyla uyandığımdan, rahatsız olmuyorum." dedi, belimden tutup kendine doğru çekerken. "Ama senin için perde taktırırım." Dudağıma dudaklarını bastırıp, geri çekildi. Sandalyemi ayağıyla çekip, beni oturttuktan sonra karşıma geçmişti.

Masadakiler, iki kişi olmamıza rağmen fazlaydı. Yemekte sadelikten yana değildi demek ki yada ben uyanmadan alışveriş yapmış olmalıydı. Buna çok kafa yormadan, çikolatalı kurabiyeden ağzıma atmıştım bile. Akçaağaç şurubunu görmemle, resmen gözlerimden kalpler fışkırtacaktım. Pankekime özenle döküp, üstüne de çilek koydum ve hemen hüplettim. Ağğ! Bayılıyordum buna!

"Ne içmek istersin?" Hiçbir şey yemeden, öylece beni izleyen Jungkook'a baktım. Sonra da, masanın üzerindeki içeceklere. Ağzımdan akan sosu silip, portakal suyunu gösterdim. Kafasını salladı. Bardağımı doldurup, önüme bırakmasını bekledim. Ama kendi tabağının yanına koymuştu. "Kucağıma gel." dedi, sandalyesini geriye doğru iterken.

"Ne? Yemek yiyorum ama."

"Kucağıma gel, ben yediririm." diyerek, bacağına vurdu. Ellerimde, çatal bıçakla öylece kalmıştım. İsteği beni şaşırtmıştı. İçimin kıpır kıpır olmasını sağlayacak kadar, neden etkilenmiştim ki ben?

Your Choice | TaeggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin