12

45.4K 2.3K 5.6K
                                        

Jungkook'a güvenmek de, aynı sevmek gibi; uçurumdan atlamaya benziyordu. Ama bu sefer, aşağıda olur muydu bilemiyordum. Ona güvenmek istiyordum. İçimdeki sesleri susturup; güvene ve dürüstlüğe bu kadar takıntılı olan birinin- yalan söylemeyeceğine inanmak istiyordum. Fakat ağzından çıkan sözler, gözlerindeki anlamlarla uyuşmuyordu. İkisini birleştirmek içinde, uğraşmıyordu sanki. Bilerek mi açık veriyordu, yoksa farkında mı değildi, anlamıyordum.

Yukarı çıktığımızda söz verdiği gibi, dans etmek istemişti. Ama gördüklerimden sonra bırak dansı, bir dakika daha burada kalmaya tahammül edememiştim. Sınırlarımın çok açık olduğunu düşünmeme rağmen, aşağıda olan şeyler benim için bile fazla rahatsız ediciydi. Bunu anlamış, ısrar etmemişti. Yoongi'yle uzunca bir sarılma gerçekleştirmiş ve kimseye veda etmeden ayrılmıştık.

Müzik dinlerek geçen yolculuktan sonra eve varmıştık. Ve kendimi banyoya atmış, hala da çıkmamıştım. Jungkook'tan dürüst, gerçek cevaplar almam gerekiyordu. Alamadıkça içten içe kendimi yiyordum. Bir şekilde beni susturup, üstünü kapatıyordu. Her ne kadar baskınlığı altında ezilmeye bayılsam da, bu yatağımızın dışındaki konularda öyle olacağım anlamına gelmiyordu.

"Cesaret. Cesaret. En fazla birkaç şaplak yersin." Şaplaklar da, beni sadece tahrik ederdi zaten. Aynadaki yansımama bakıp, omuz silktim.

Banyodan çıkıp odaya geçerken, üstümdeki kıyafetleri çıkarttım. Dolabını açıp, gözüme kestirdiğim beyaz tişörtü üzerime geçirdim. Salona geçtiğimde, orada yoktu. Mutfağın yanan ışığını görmemle, adımlarımı oraya yönlendirdim. Sandalyede, arkası kapıya dönük şekilde oturuyordu. Üzerindekileri çıkarmış, ama altında hala kotu vardı. Bir dizini masaya yaslamış, sandalyesinin arka bacaklarına doğru yaslanmış;kendini sallıyordu. Bir elinde sigara, diğerinde de telefon vardı.

Ona doğru yaklaştığımı duymamış, telefondaki kişiyle yazışmaya devam ediyordu. Bir anda yandan çıkıp, elimi masaya vurdum. Tok bir ses yankılanmıştı mutfakta. Sallanmasını kesti. Önce masaya inen elime baktı, sonra da yüzüme çıktı bakışları. Ağzından dumanlar çıkarken, serseri bir gülümseme de belirmişti.

"Bebeğim?" Elindeki telefonu kapatıp, masaya bıraktı. Bileğimden tutmak için uzanıcakken; bacaklarının arasına girip, masaya oturdum. Geri çevirmemden hoşlanmamış olacak ki; gözlerini kısıp, kaşlarını çattı.

"Sorularım var." dedim, ellerimi gergince iki yanımdan masaya bastırırken.

"Sorularını kucağımda da sorabilirsin. Gelmek istemez misin?" Göz kırpıp, bacağına vurdu. Yutkunup, dudaklarımı birbirine bastırdım. Hayır, kucakta çabuk kanardım. Sigarasından derin bir iç çekip, cevap vermemi bekledi. Ben de, gözlerimi kutsanmış yakışıklı suratında gezdirdim. Kanmayacağım sana.

"Hayır. Burada iyiyim." dedim, kafamı sallayıp. Öyle mi, dercesine kaşlarını indirip kaldırdı. Masaya dayadığı dizini çekip, sandalyesini indirecekken; bacağımı uzatıp, ayağımı bacak arasına bastırdım. "Sorularım var." diye yineledim.

Sırtını yine geri yaslarken, elini ayağımın üstüne gezdirip bileğime sardı. Dokunuşu huylandırsa da, ayağımı çekmemiştim. Dirseğini sandalyenin kenarına yaslayıp, sigarasından bir fırt daha çekti. "Dinliyorum bebeğim."

"Ne zaman başladın, ot kullanmaya?" Sorularımın, en başına gitmem daha mantıklı gelmişti. O kaos ortamında, sormak için zamanım olmasa da; bu konuyu kafamdan atmış sayılmazdım. Şimdi kullanmıyor olsa da, neden başladığını ve bıraktığını bilmek istiyordum. Ve eğer sevgiliysek, bilmeliydim değil mi?

"Lise sonrasında." Cevabı için düşünmemiş, direkt cevap vermişti.

"Neden?" dediğimde, bu sefer duraksamıştı. Konuşmaya başlamadan önce, bitik sigarasını bana uzattı kül tablasına basmam için. Bacaklarını açıp, daha da yayıldı. Ayağımı penisinden çekip, uyluklarına bastıracakken; buna izin vermemişti. Bakışlarım bacağıma inmiş, tenimde gezinen eline kaymıştı.

Your Choice | TaeggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin