17

18K 1.6K 4.9K
                                    

Çocukken çok mutlu olduğumda ya da çok güldüğümde, babannemin arkadaşı "Bu kadar gülme, sonra ağlarsın." derdi. Çocuk aklımla, dünyada mutsuz olan insanlara rağmen; mutlu olduğumuzdan, cezalandırıldığımızı düşünürdüm. Ne olursa olsun çok gülmez, mutluluğumu da dışarı yansıtmazdım. Babannem bunu fark edip, nedenini sorduğunda anlatmıştım ve çok sinirlenmişti. Benim yüzümden gidip, arkadaşıyla kavga etmişti. Bana da, bunun tamamen saçmalık olduğunu; gönlümce gülüp, eğlenmem gerektiğini söylemişti.

Büyüyünce, aslında çok da saçmalık olmadığını anlamıştım. Eğer çok gülünce ağlayacağına inanırsan, gerçekleşiyordu bir şekilde. Psikolojide bile buna, kendini gerçekleştiren kehanetler deniliyordu. İnsan neye inanırsa, ona göre davranır ve sonuçlarda inandığı şekle dönerdi.

Benim de çok korktuğum, bir kehanet vardı. Jungkook'a aşık olurken, deli gibi korktuğum bir şey vardı. Bana olan aşkının bitmesi ve beni bırakması. O kadar korkuyordum ki bundan; kilitli kutlara saklayıp, zihnimin en ücra köşelerine atmıştım bu düşünceyi. Sadece bir kez. Bir kez aklıma getirmiştim ve sonra tövbeler edip, bir daha aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Ama bir fayda etmemişti. Bir kere düşünmüştüm ya. Bir kere. Sadece bir kere. Ve gerçekleşmişti.

Jungkook yoktu. Başına bir şey mi gelmişti, yoksa çekip gitmiş miydi; ne olmuştu hiçbir fikrim yoktu. Beş saat boyunca aşağıda beklemiş, yağmur yağmaya başladığında bile oturduğum yerden kalkmamıştım. Komşulardan biri beni fark etmiş, Jimin'e haber vermişti. Söylediklerine göre beni eve çıkardıklarında, çamaşırıma kadar ıslakmışım. Beni ısıtmak için çok uğraşmışlar, su içirip, yemek yedirmeye çalışmışlar. Ama ben sadece "Jungkook." diye sayıklıyormuşum.

Olanları bölük pörçük hatırlıyordum. Hayal kırıklığının acısından, bilinç kaybı yaşıyordum galiba. Tek hatırladığım sürekli ağladığımdı. Hayatım boyunca, iki ya da üç kez ağlamışımdır. Bu yüzden aralıklar devam eden ağlamalarım, Jimin'i baya bir korkutmuştu. Sıcak duş aldırırlarken, üstümü giydirirlerken hatta yemek yerken bile ağlamıştım.

O gün onu geceye kadar beklemiş, uyumamış sabaha kadar da beklemeye devam etmiştim. Ama boşunaydı. Gelmemişti. Telefonlarımı açmamış, mesajlarıma dönmemiş sadece görüldü atıp, çıkmıştı.

Üstünden 7 gün geçmiş, ama benim ağlamam geçmemişti. Şu anda da, yastığıma sarılmış akan yaşlarımı silmeye tenezzül bile etmeden, bomboş bir şekilde duvara bakıp ağlıyordum. Sadece cevap istiyordum. Beni terk ettiyse bile, bunu yüzüme karşı söylemesini isterdim. Ama o beni terk etmemişti, biliyordum işte etmemişti. Etmezdi. O zaman neredeydi? İşi olsa bile bana haber verirdi. Jungkook, beni asla bu şekilde bırakmazdı. Arada düşünüyordum, acaba ona söylediğim sözden dolayı hala dargın mıydı? O yüzden mi, cevapsız bırakıyordu beni?

Boğazımda geçmeyen bir yumru vardı. Ne kadar yutkunursam, yutkunayım geçmiyor; nefessiz bırakıyordu. Derin derin nefeslerimi çeksem de, o yumru yüzünden hıçkırığa dönüşüyordu her defasında.

Dolu gözlerimi, duvardan çekip; üşüyen parmaklarıma çevirdim. Saçlarını okşamayı, tutamlarını öpmeyi o kadar çok özlemiştim ki; dayanamıyordum. Dudaklarım titrerken, bükülmüş; ağzımdan çıkan sesli hıçkırıkları durduramamıştım. Yüzümü kapatıp, ağlamaya başladığımda; salondakilerin sesimi duymaması için ağzımı kapatıyordum.

Jungkook'un nerede olduğunu, ne yaptığını bilen kimse yoktu. Ulaşabildiğimiz tek kişi Profesör Jin'di. O da, işleri olduğunu ve nerede olduğunu bilmediğini söyleyip duruyordu. Tabi, bu soruları ona Jimin ve Hoseok soruyordu. Çünkü ben odadan çıkacak takati bile bulamıyordum. Ama Jimin asla pes etmiyor, her gün sıkıştırıyordu adamı. O kadar yılmıştı ki Jimin'den, en son okuldan atmakla tehdit edecek hale gelmişti.

Your Choice | TaeggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin