Yalnızca güçlü soluk alışverişlerinin doldurduğu kısa süreli sessizliklerini bu sefer sözleriyle bölen Merin oldu. "Ben de senden çok hoşlanıyorum."
Yorulmuş mavi gözlerini, bir anda enerjisinin asıl sebebi ve kaynağı olan kişiye getirdi. Odaları halen şehrin renkli ışıklarıyla yarı yarıya aydınlanmasına rağmen, Merin'in güzel yüzünü izlemek hiç de zor olmadı onun için. Gözlerine karşılık vermenin ve bu sırada, arabada ilk kez itiraf edişinin karşılığını almasının mutluluğunu yaşıyordu. Merin, Louis'in söylediklerinin her birini hatırlıyordu, hem de en hızlı geçen anlarındakilere varana kadar. "Ama zaten sen bunu biliyorsun." Louis'i geçmişle dolu hayallerinden çeken şey, Merin'in hayallerindekiyle eş değer güzellikteki sesi olmuştu. "Senden ne kadar hoşlandığımı." Utangaç tavrından değildi fısıldamasının sebebi. Aksine, kafasını iyice Louis'inkine yaklaştırırken Merin'in yüzünde büyük bir gülümseme vardı.
Dudaklarına az önceki yaşadıklarının doyumsuzluğuyla kapandı. Ona doyamayacağını biliyordu. Saatlerce beraber olsalar dahi, Louis'e yeterli gelmezdi. Merin'le daha çok konuşmak, onu daha iyi tanımak istiyordu. Ve elbette bu paylaştıkları anların da üstüne yenilerini eklemekte Louis için hiçbir sakınca yoktu. "Senden duymak çok daha iyi hissettiriyor." Tıpkı, onun gibi sessizce mırıldandı dudaklarına. Merin uzandığı yerden eğilerek Louis'yi öperken, bozulmuş saçlarının bir kısmının yüzüne kadar düştüğünü hissediyordu. Bir anlığına gözlerini örtüp kendini yeniden alevlenen öpücüklerine kaptırdıysa da, üzerinde hissettiği Merin'in eksikliği ile yeniden açıldı gözleri. "Nereye?" diye sordu, yeni tanıştığı bir aceleyle.
"Temizleneceğim. Jartiyer setimin daha fazla kirlenmesine izin veremem." Odanın daha karanlık olan kısmında kaybolmadan önce böyle cevapladı Louis'in sorusunu. Yatakta tek başına bırakıldığı andan bile ayrı bir keyif alırken, Louis üstünde kalan pantolon kumaşını da tamamen çıkarttı- zaten birçoğu çoktandır dizlerinin altında kalmıştı. Merin gelene kadar, karanlığın ayrı bir boyut kazandığı okyanusu ve kıyısındaki ışıklandırmaları izledi. Gözleri oradayken, aklının da pek aynı yerde olduğu söylenemezdi. Tam da, birkaç dakika öncesinin gerçekten yaşandığına kendini ikna etmeye çalışırken, odanın karanlık kısmının, aslında bir süredir ışık saçtığını fark etti. Gördüklerinden sonra, dirseklerinin üzerinde yatakta doğrulmaması imkansızdı Louis'in.
Yanından gitmeden önce söyledikleri konusunda birtakım yalan söylemişti belli ki. Odaya yansıyan şehir ışıkları, bu sefer Merin'in uzun ve kusursuz bedeninin yarısına vuruyordu. Daha fazlasını, daha net görmeye ihtiyacı vardı bu yüzden gözlerini olabildiğince açtı ona bakarken. Üstündeki kırmızı elbise yoktu artık. Dalgalı ve dağılmış saçları tamamen salık bırakılmıştı ve çıplak omuzlarını yalnızca onlar örtüyordu. Tüm belini önden arkaya saran dar dantel kumaşı ve bacaklarındaki uzun fileli çoraplarını bağlayan ipler dışında, üstünde hiçbir şey kalmamıştı. Gördükleri yüzünden deyim yerindeyse dili damağına yapışmış ve bunu gidermek için defalarca yutkunsa dahi, işe yaramadığını görmüştü. Louis, karşısında gördüğü siyah jartiyeri dışında çırılçıplak olan Merin yüzünden, aklını kaybettiğini ve ölüp cennette uyandırıldığını düşünüyordu. Hele de, yatağa adımlayıp ona dizlerinin üstünde emekleyerek yaklaştığında, vücudunda kasılıp duran uzuvlarında hissettiği basınç yüzünden kendisini kaybetmekten daha fazlasını yaşayacaktı.
Yatakta doğrulmak üzere yeniden kendini dirseklerinden yukarı doğru itmeye kalktığında, Merin teni gibi alev almış ellerini, Louis'in omuzlarına koydu ve tüm baskıyı oraya uyguladı. "Çaresiz bırakma sırası bende." Dudaklarına, sözcüklerinden fışkıran ahlaksızlığın aksine masum bir öpücük bıraktı Louis'e açıkça meydan okuduktan sonra. "Senden daha acımasız olmayacağım." Kucağına çıkmak yerine, dibinde durmaya ve dudaklarının üstüne konuşmaya devam ediyordu. Louis'in tek kelime dahi etmesine izin vermeden karnından rotasına başlattığı ellerini, oyalanmadan kasıklarını örten çamaşırından içeri götürdü. Sessizliğiyle, meydan okumasını kabul ettiğini belli ediyordu. Louis baş ucuna bırakılan abajürlerden kendine yakın olanı tek hamlede açtığında, Merin büyükçe sırıttı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S H E (She lives in daydreams with me)
FanfictionHarry(Merin) hayatındaki tüm zorluklara rağmen mutlu biriydi, Louis ise hayatın monotonluğunda kendini ve anlam arayışını kaybetmiş, eski bir alkolikti. Bu yüzdendi belki de, tanrı, Harry ve Louis'i tanıştırdı. Louis geçici bir süreliğine de olsa, d...