Şehrin ortasında buldukları, yeni yeni yerleşmelerini tamamladıkları kiralık apartman dairesi, ikisinin de okuluna yakın bir konumda olması bakımından, kesinlikle ideal gibi gözüküyor olabilirdi. Ne var ki, bu kelimenin tam anlamıyla Harry'nin standartlarına uyuyordu. River, ilk taşındıkları günden beri bu evden nefret etmişti. Ara katta olmasından, asansörün sık sık bozulup durduğu için her katta bulunan 25 basamaklı büyük merdivenleri her gün çıkmak zorunda kalmasından, dairenin pencerelerinin çok küçük olmasından -Harry'e göre yeterince büyüktü, bu konuda çok tartışmışlardı- ve en çok da salonla birleşik olan mutfaktan nefret etmişti. Sevdiği tek kısım, kendisine ayrılan odanın kapısındaki kilidin var olmasıydı. Çünkü eski evlerindekini kaybettikten sonra, River ona çokça ihtiyaç duymuş ama eksikliğini de giderememişti. Şimdi ise, kendini kapısını kilitleyebileceği minik apartman dairesindeki odasıyla avutmak zorundaydı. Ayrıca, alakasız bir şekilde ebeveyn banyosunun olduğu odayı Harry'nin alması hiç de adil değildi. Ancak bir taraftan düşündüğünde, Harry'nin 100 çeşit banyo eşyalarından kurtulduğu için mutluydu da.
Şehre oldukça uzakta bulunan evlerini birçok sebepten ötürü satmak zorunda kalmışlardı. Liverpool'un banliyö mahallelerindeki birinde bulunan bahçeli ve iki katlı evlerini satmak, Harry için de manevi anlamda zor olmuştu. Ama anneleri öldükten sonra, kesilen maaşla birlikte borçların hepsi en büyük çocuğa, yani Harry'nin üstüne kalmıştı. Aslında borcun büyük bir kısmı; anneleri ölmeden önce başlatılan Harry'nin tedavi borcundan kalanlardı. Parayı nereden bulacağını bilmiyordu, ama kendi üstüne devrolan koca bir ev vardı. Belirli bir gelirleri yoktu, bu yüzden, Harry üstüne kalan aile evini satmayı mantıklı buldu. En azından, hastane masraflarını ödeyebilir ve kalan parayla da belirli bir süreliğine ikisi birlikte idare edebilirlerdi.
Bu yüzden Harry, ev satılmadan önce beraber çıkabilecekleri, her yere yakın ufak bir ev buldu. İki oda onlar için yeterliydi. Fazlasına gerek yoktu. Harry, üniversite üçüncü sınıfın sonunda verdiği ciddi ve bir o kadar önemli kararların yüküyle başa çıkmaya çalışırken, atladığı tek mesele, River olmuştu.
Aslında River ona evlerini satıp borçları kapama konusunda destek çıkmıştı. Ama iş kendi mahallelerinden çok uzakta bir yere taşınmaya geldiğinde, River okulunun değişeceğini, arkadaşlarından kopmak zorunda kalacağını yeni fark ediyordu. İşte bunun olmasını hiç istememişti. Kardeşiyle defalarca kavga etti, gerekirse her gün her sabah otuz kilometreyi bisikletle gidebileceğini söyledi Harry'e. Okulunun değişmemesi için her şeyi yapardı. Ama River'ın ısrarları boşunaydı. Okulların açılmasından bir ay önce, yine şehrin ortasında bulunan Kuzey Liverpool Lisesi'ne yazılmıştı, Harry tarafından.
Harry, elbette kardeşini düşünüyordu. Onun için en kolayını istiyordu. Ve bunu yaparken, elbette ufak fedakarlıklar bekliyordu ondan. Yeni okulunda da arkadaş edinebilirdi. Ayrıca Harry çok iyi biliyordu ki, o evde kaldıkları sürece ailesiyle olan anıları onların asla peşini bırakmayacak, en çok da River'ın ergenlikteki gelişimini etkileyecekti. River ise, bu düşünce şeklini bencilce buluyor ve her kavgada Harry'nin yüzüne vurmaktan çekinmiyordu. Harry'nin aksine, River hatıralardan kaçmak istemiyordu. Annesiyle olan fotoğraflarının çerçevesi kırılmaması için özenle yerleştirmişti kolilere taşınırken. Eve geldikleri ilk fırsatta, odasındaki komodonin üzerine koymuştu.
Evlerinin, mahallelerinin değişmesiyle birlikte, evin içerisindeki sözlü diyalogların aynı şekilde değiştiği söylenemezdi. Harry akşamüstü eve gelirdi, eve ilk girdiğinde hep yalnız olurdu çünkü River ondan sonra gelirdi mutlaka. Okulu değişse de, en yakın iki arkadaşı Danny ve Jeremy'le mutlaka her gün görüşürdü. Arkadaşları her defasında River'ı kalmaya davet etse de, River eve dönerdi. Harry'i yalnız bırakma düşüncesi onu hep korkuturdu. Böylece, sabahleyin evden çıkmadan önce kavga etmiş olsalar bile, hava kararıp herkes eve geldiğinde çoktan tüm konuşulanlar, kavgalar ve bu esnada edilen saygısız ve seviyesiz laflar unutulmuş olurdu. River, eğer o olmasaydı sokak köşelerinde yaşayacağından fazlasıyla emindi. İtiraf etmiyordu, ama onun sayesinde hayatta kalabildiğini biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S H E (She lives in daydreams with me)
FanfictionHarry(Merin) hayatındaki tüm zorluklara rağmen mutlu biriydi, Louis ise hayatın monotonluğunda kendini ve anlam arayışını kaybetmiş, eski bir alkolikti. Bu yüzdendi belki de, tanrı, Harry ve Louis'i tanıştırdı. Louis geçici bir süreliğine de olsa, d...