Çocukluk

637 75 562
                                    

Yaklaşık on sene önce...

Ayakları demir pedalların üzerinde dururken, bazen onları hafifçe çeviriyor ama çoğunlukla kendini rüzgarın hoş esintisine bırakıyordu. Okul üniformaları olan süveteri ve pantolonu üzerinde, omuzlarına değmek üzere olan yeni yeni dalgalanan, o günlüğüne salık bıraktığı kahverengi saçları arkaya doğru uçuşuyor ve belki de yeni okuluna başlayalı ilk kez, kendisini bu denli özgür hissediyordu. Altında yatan farklı ya da yeni bir sebep yoktu oysa. Psikiyatristinin hormon tedavisini önermesinin üzerinden sadece birkaç hafta geçmişti. Ancak o zamanlar Merin, ailevi sorunlarından dolayı defalarca doktor değiştireceğinden henüz habersizdi. Daha başına gelecek onca felaketten de.

Kendilerine ait iki katlı müstakil evlerine geldiği zaman, bisikletini bahçedeki her zamanki aynı yere bıraktı. Aklında çok farklı planlar olduğu söylenemezdi aslında, odasına çıkıp biraz kitap okuyacak ya da alt kata inip annesine yardım ettikten sonra biraz televizyon izleyecekti. Ama babasının işte değilde evde olmasını girdiği anda fark ettiğinde, tüm planlarını rafa kaldırması gerektiğini biliyordu.

Mutfağın yanındaki oturma odalarının giriş kısmından, annesinin koltuğun uç kısmında kendi kendine sarılır bir halde ağladığını görebiliyordu. Tam yanına geçmek üzereyken mutfakta tek başına oturan babasını gördü. Başta kavga ettikleri için bu halde olduklarını düşündü. Sonra aklına küçük kardeşi River geldi. Odasında olmasını umdu. Tüm bunların ortasında kendini bulmak yerine yukarı çıkacakken, babasının elindeki şişeyi gördü. Babasının evde ilk kez alkol tükettiğine şahit olmuyordu ama yine de ne  zaman görse küçük kalbi  korkuyla atardı; tıpkı o andaki gibi. Annesine yapmış olacaklarından korkup ürkekçe titrer bir vaziyette yerinde kaldı. Her defasında, ne zaman ebeveynleri kavga etse aynı korkuyu yaşıyordu Merin. Babası onu fark ettiğinde, neredeyse korkuyla hıçkıracaktı.

"Harry." diye seslendi ona. Bakmak zorunda olduğundan başını kaldırdı. "Günün nasıldı?" Sesi aslında, kendi babasının sesiymiş gibi geliyordu. Ama Merin içten içe onun ne kadar sarhoş olduğunu biliyordu. "Okul nasıldı? Sana zorbalık yaptılar mı? Bundan sonra hiçbir şey kolay olmayacak demiştim." Boşlukta sallanan ellerini stresle sıkıp duruyordu yere bakarken.

"Bana artık Merin demen gerekiyor." Babasına, verdiği kararı günler sonunda söyleyebildiğinde, kendinden emin bir şekilde değil korkarak kaldırdı yüzünü ona karşı. "İsmim bu."

"Merin demek..." Matthew Styles iç geçirdikten sonra büyük şişeden sadece küçük bir yudum aldı. Yarısından çoğu neredeyse bitmek üzereydi. "Vay canına, ne kadar da tatlı bir isim. Tıpkı senin gibi." Uzaktan gözlerini kırpıp durmasından, eliyle burnunu silmesinden ağladığı anlaşılmıyordu aslında. Merin, sadece bunu ses tonundaki değişimden anlamıştı. Üzgünce kapı girişine yaklaştı, kirişlere tutundu. Babasına sarılmak istiyordu korkmasına rağmen. Ona hala ihtiyacı vardı. "Peki neden Merin?"

"Benim için doğru olan bu." Sessizce konuştu. Fakat zaten babası onu ağlamaktan duymuyordu.

"Peki ya beraber geçirdiğimiz onca anılara ne olacak? Seni ilk kez kucağımıza alışımızdan sonra ya da annenin kollarında bize bakarak "baba" demenden sonraki o anlar, seni havaya attığımda sen coşku içerisinde bağırırken bir anda annenin doğum sancısı geldiğinde ismini seslendiği o an... Tüm bunları nasıl yenileriyle değiştirebilirim Harry- Tanrım.. Üzgünüm." Matthew ağlamaktan konuşamayınca gözlerini hemen başka bir yere kaçırdı. "Tüm çocukluk anlarını, o fotoğraflarımızı nasıl aklımdan sileceğim?"

Artık Merin de ağlıyordu tüm bunları dinlerken. Ona değil, yerdeki renkli mutfak kilimlerine bakıyordu. "Üzgünüm ama benim için bunların hiçbir önemi kalmadı. Çünkü başından beri doğru gelmiyordu. O çocuk ben değildim, sen de biliyordun. Hiçbir zaman senin oğlun olamamıştım." Yaşlarla dolu yeşil gözlerini, çektiği acıya rağmen inatla babasına kaldırdı. "Baş edeceğine söz vermiştin baba." Ona isyan etmek istiyordu, çünkü bu kendisine yapılmış en büyük haksızlıktan bile beterdi. Babasının onu terk etmesini kaldıramıyordu. "Beni olduğum gibi kabul edeceğine söz vermiştin."

S H E (She lives in daydreams with me)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin