y/n: geç gelen bu bölüm adına üzgünüm, umarım bu uzun süreç bekletip de unutmanıza sebep olmamıştır... Yine de She'yi ve beni özlediğinizi varsayarak bu uzun bölümü sizlere takdim ediyorum.. Aradaki bir sahneyi tatildeyken yazmıştım o yüzden belki tuhaf gelebilir, ay her neyse. Lafın kısası, artık geri döndüm ve düzenli olarak bölüm atacağıma emin olabilirsiniz!!! Sizi özledimmm..
ve bu bölüm, sstrawharryy ' e ithaf edilmiştir, çünkü kendisi dünyanın en şeker kadını!! 💗💗
.
Zil çaldıktan birkaç dakika sonra, tüm öğrenciler kendilerine geçici olarak sıralarda yer bulmuş sayılırdı. Koridorda yayılmaya başlayan sessizlik, sınıfın içerisine de bulaştı hiç geçmeden. İlk haftanın edebiyat klübü toplantısı, o cuma günü başlamak üzereydi. Ve bu, tam da öğretmenleri Louis Tomlinson'ın içeri girmesinden sonra meydana gelmişti. Genç adam üstündeki ütülenmiş haki rengi ceketinin düğmelerini tam olarak iliklemeden geçti kendi yerine. Günün ve haftanın son saatlerine yaklaşıyorlardı ve yorulduğu her halinden belliydi aslında. Önce, her zaman olduğu gibi tanıdığı ve sevdiği öğrencileri ayağa kaldırıp sıraları istediği şekle sokmasını sağladı. Önlerindeki masaları kaldırıp sandalyelerin tümünün birbirini görecek şekilde durmasından sonra derin bir nefes aldı. Böylesini daha çok seviyordu. Oturmak yerine ayakta kaldı ve kendi büyük öğretmen masasından destek aldı. Uzun bir 'hoşgeldiniz' konuşmasından sonra özlediği, huzur dolu klüp toplantısına nihayet dönebilirdi.
Birkaç kitap sohbetiyle giriş yaptıktan sonra, sıra herkesin sevdiği şeylerden bahsetmeye gelmişti. Louis o gün ayrı bir keyifliydi çünkü daha bu sabah Harry Merin'le yaşadıklarının eşsizliğini atlatmış sayılmazdı. Hatta, eğer bugün enerjik ise, bunun tüm sorumlusu Merin'di. Sabahın ilk saatlerinde, o gözlerini açmadan önce, birkaç haftadan fazla bir süredir uğraştığı tablosunun son dokunuşlarını yapıyordu. Uyanmadan önce yetişmesini istiyordu. Bu yüzden elindeki tabloyu arkasına saklayıp, yorganın çıplak bıraktığı inci beyazı pürüzsüz omuzlarına bir öpücük bırakarak uyandırdı onu. Yeşil gözler yavaş yavaş aralanırken, gördüğü ilk şey Louis değil, deniz fenerinin aydınlattığı, büyük su kütlesinin ortasındaki bir kayada oturan kendi deniz kızı çizimiydi. Louis, Merin'in verdiği tepkiyi hatırlarken kendi kendine sırıttı. O sırada çoktan söz bir öğrenciden başkasına ve ondan da kendi kızına, Harley'e geçmişti. "Açıkçası, realizmi aşırı sıkıcı buluyorum. Gereksiz detaylarla doldurulmuş, konusu o kadar da iyi düşünülmemiş birçok roman var." Genç kız konuşurken kendinden emindi ve bunun sebebi, babasının edebiyat öğretmeni olmasına duyduğu güven değildi. "Bu yüzden modernistleri daha çok seviyorum. Çünkü gözümüzden canlanandan çok, aklımızdakilere ulaşmayı hedefliyorlar."
"Onca klasik romana öylece sıkıcı ve gereksiz detaylı diyemezsin." Başka bir öğrenci, cevap verdikten sonra gözlerini devirdi. Louis ikisinin atışmasını merakla takip ediyordu bu sırada. "Yazarın bahsettiği her şey gözünün önüne geliyorsa, bu onun ne kadar başarılı olduğunu gösterir."
"Haklısın Garreth." Öğretmen araya girdiğinde Harley bozulmuştu, yine de cevap vermedi. "Elbette, herkesin sevdiği ya da beğendiği şeyleri sevmek zorunda değiliz." Yanında getirdiği kağıtlardan en üstte kalanı kaldırdı. "Her neyse. Konumuza dönelim. Geçen dönem birinci olan kısa hikayeyi açıklamamıştık. Oyların sonucunda birincimiz Aurora Harley." Herkes sakince alkışlamaya başladı sınıfta. "Sesli bir şekilde okunmayı hak ediyor bence, öyle değil mi? Hem sizler de, haftaya yazacağınız yeni kısa hikaye için ilham toplamış olursunuz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S H E (She lives in daydreams with me)
FanfictionHarry(Merin) hayatındaki tüm zorluklara rağmen mutlu biriydi, Louis ise hayatın monotonluğunda kendini ve anlam arayışını kaybetmiş, eski bir alkolikti. Bu yüzdendi belki de, tanrı, Harry ve Louis'i tanıştırdı. Louis geçici bir süreliğine de olsa, d...