Yeni Kararlar

916 103 1.1K
                                    

Şubatın kaçına geldiklerini bilmediği günlerin birinde, her zamanki kadar toplu ancak artık favorisi olmadığı mutfaktaki sandalyelerin en köşede olanında oturmuş masanın üzerinde duran şişeden kendini ve gözlerini uzak tutmaya çalışıyordu tek başına. İçindeki sarısı ne kadar alacalı gelse de gözüne, stresle ve sabırsızca salladığı bacağına rağmen buna son vermesi gerektiğini biliyordu. Bu yüzden, daha da geç olmadan kaldırdı dakikalar önce yine kendisinin çıkarmış olduğu viski şişesini. Kendince çok fazla sebebi vardı ve her biri geçerli bahaneler sayılabilirdi Louis için. En başından, üst kattaki büyük kızı yüzünden tüm bu olanlar için içebilirdi. Kabul etmek istemese de, Louis başlarına açılan sorunların sebebinin Harley olduğunu biliyordu. Onun canını sıkan yalnızca bu da değildi; hiçbirine anlam veremiyordu. Harley'e bu kadar değer verirken, babası olarak kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyordu. Louis bunu hak etmemişti sahiden de. Ne öğrencisi tarafından o hakaretleri işitmeye, ne de ayrılık acısına... Ne zaman Merin'in kendisine söylediklerini düşünse derinliklerinde hançerle kesilmiş derin sızıyı ve oluk oluk akan kanı hissediyordu. Hatalar ve uygunsuzluk. Louis bu sözleri onunla geçirdiği hiçbir saniye için sarf edemezdi. Aklının ucundan bile geçmezdi. Nasıl geçebilirdi ki? Merin başına gelmiş en güzel şeyken, üstelik. Olması gerektiği kadar kalbi kırıktı.

Yine de, düşüncelerinden en ağır olanın altında ezilirken bile onu suçlayamıyordu. Merin'in yaralarından ötürü yere düştüğünü biliyor ve kaldırmak yerine, bir anlığına üstüne gitmiş olmaktan korkuyordu. Onu incitmek, yalnızca Louis'in kabuslarında görebileceği bir şeydi. Bu yüzden, kızgın değildi sadece üzgündü olanlardan ötürü. Keşke dediği çok fazla zaman vardı.

Şişe ortadan kalkınca, onun yerine kendine çay yapmaya karar verdi. Sadece, eğer yine burada olsaydı Merin'in ne kadar hoşuna gideceğini düşünmeden edemiyordu. Çaya düşkün olmadığı halde, onunla birlikte isimlerini aklında tutamayacak kadar çeşitte çay denemiş ve hepsini, sırf Merin'le birlikte içtiği için sevmişti Louis. Yine o günlerden birindeymiş gibi düşündü sadece. Ayrıca, birkaç gün önce doğum gününde onu arayamadığı için kendisine kırgındı da. Fakat o günü hatırlıyordu da, son konuşmalarından sonra Merin'i nasıl arayabilirdi yine de? Louis iç çekti. Hediyesi için evine gittiğinde ve ayrıldıklarını öğrendiğinde kendini aptal olmakla suçlamıştı dürüst olması gerekirse. Çünkü, evine gitmesi ve River'la o konuşmaları yapması büyük bir hataydı. İleri gittiğini biliyordu ve pişman da olmuştu. Merin'i o halde gördükten sonra canı daha fazla yanmıştı üstelik. Ayrıldıklarından sonra girdiği buhrandansa bahsetmek bile istemiyordu. Elindeki koca tuvalle eve dönüp, hediye pakedini büyük bir hayal kırıklığıyla yırtmış ve yaptığı resme bakarak birkaç paket sigara bitirmişti. Ancak böyle geçirebilmişti kendisine olan kızgınlığını.

"Sen hala uyumadın mı?" Annesinin kızlar uyuduğu için sakinlikle çıkan sesine rağmen Louis pek de huzurlu hissetmedi. Başını kaldırmadan iki yana salladı ve fincanındaki poşetin içindeki kurutulmuş çiçek yapraklarına benzeyen parçaları incelemeye devam etti.
"İstersen sana uyku ilaçlarımdan verebilirim." Margaret oğluna yaklaşıp omuzlarını sardı.

"Uyumak istemiyorum." Sessizce mırıldandı. İçtiği çayın onu sakinleştirmesini umarak büyük bir yudum aldı. Bira ya da diğerleri kadar etkili olmayacağını biliyordu elbette. Ancak, bir söz vermişti. Aralarının bozulması, ona verdiği sözünün de bozulacağı anlamına gelmezdi. "Kendimi kötü hissederken ve boş bir yarına uyanmak istemezken, uyumak istemiyorum. En azından, belki zamanla düşüncelerim kendiliğinden susar."

Louis ve Harley'in arasının açılmasından ötürü birkaç gündür onlarla birlikte kalan Margaret, gecikmeden hafifçe eğilerek oğluna sarıldı. "Bunu kendine yapma Louis."

S H E (She lives in daydreams with me)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin