"Afra ne işin var evde, okula neden gitmedin?" diye soran Mert'e
"başım ağrıyordu gitmedim. Asıl senin ne işin var burada?"
"Buradan geçiyordum , seni görünce de yanına geleyim dedim."
"tamam, görüşürüz " deyip eve girdim .
Onlara sinirliydim . Ve belli etmekten de hiç çekinmiyordum. Başıma gelenlerin asıl sebebi onlardı. Giderek hata yapmıştım ama asıl hata beni orada bırakıp gitmeleriydi, gitmeselerdi belki bunlar olmayacaktı. Daha fazla düşünmeyip odama çıktım . Bir anda aklıma gelen kağıdı cebimden çıkartıp okumaya başladım.
■Ateşte yanacaksın ! ■ yazıyordu . Donup kalmıştım . Keşke taşı kimin attığını görseydim. Belki bana ait değildi diyerek yazılanı yok saymaya çalıştım .
Tek bir eşyanın bile olmadığı bodrum kata inip yarısı iplerle kaplanmış tavana baktım. Tek hobim belki de buydu. Saçmaydı ama yaparken sadece bu işe odaklandığımdan hiçbir şey aklıma gelmiyordu. Kısaca zihnim bomboş olduğu için günlük rutin haline getirmiştim . Dün hariç. Yine gözlerim dolmuştu. Kafamı iki yana sallayıp ,yerden ip alıp merdivene yöneldim . Küçük çiviler yan yanaydı. Tekrar tekrar o an geliyordu gözümün önüne. İpi yavaşça çiviye bağlarken gözyaşlarımda akmaya başladı yine .
Tamamladığım ipi bırakıp diğerine geçtim. Tavan iplerle dolmak üzereydi. Sanki bi tür minik intihar ipleri yaratıyordum. Eğer bir gün boğazıma dolanacak ip varsa bunlar olmalıydı. Kendimden başka kimse o ipe beni asamazdı. Asmasına da izin vermezdim. Küçük cehennemime bakarken bunları kendi elimle yarattığıma inanmak zor geliyordu. Vasıfsızdım çünkü.
Yapabildiğim kadar ipi çivilere sarıp ,yere oturdum . Boşluğu izlerken dudaklarımı silmeye başladım. Kabuk tutmak üzere olan yaralar tekrar kanamaya başlamıştı. Acıyı unutup durmaksızın devam ettiğim şey kendime olan saygımı da beraberinde akıtıyordu.
Odama çıkınca telefonuma gelen mesajları okumaya başladım. Babamdandı . Akşam için onu beklememi istediğini yazmıştı. Gerilmiştim her zamanki gibi. Kim bilir neler diyecekti de yine yokmuşum gibi hissedecekstim. Duş alıp , saçlarımı ördüm. Evet, sevmediğim şeylere doğru kaçmakta üstüme yoktu. Tıpkı su gibi. Bedenim sevilmeyene sarılmaya alışıktı ama ruhumu daha kimseye açmadığım için başkasına sarılınca neler olacağını bilmiyordum.
Zaman geçirmek için mutfağa inip bir şeyler hazırlamaya başladım . Saat yediye gelirken gözüm kapıdaydı. Babam zile basmak yerine kendi anahtarıyla açmıştı kapıyı. Beni görmezden gelip salona geçti. Bende peşinden gidip ayakta beklemeye başladım . Telefonuna bakıp
"Otur "dedi sertçe.
Karşısına oturdum hemen. Yine o telefonuyla ilgilenirken ben de onu izliyordum . Siyah gür saçları , iri cüssesi ve sert bir yüzü vardı. Sadece yüz ifadelerimiz benziyordu , bi de koyu renk saçlarımız . Onun dışında pek benzemiyordum, iyi ki . Annemi bir defa bile görmediğimden belki ona benziyorum da diyemiyordum. Rahatça arkasına yaslanıp
"Dik otur " deyip konuşmasına başladı. Dediğini hemen yapmıştım.
"okula gitmemişsin bugün "
"Rahatsızdım"
"Bana söylemeden hiçbir şey yapamayacağını öğrenemedin sanırım küçük " sinirlenmişti
"hayır , rahatsız etmek istemedim. "
"Buna sen karar vermiyorsun , hele ki bu durumdayken . İlk dönem ki notların berbat hatırlatmama gerek yok ."