25.BÖLÜM

145 6 2
                                    

Hafifçe gülümseyip

"Merhaba, kime bakmıştınız?"  Karşımdaki kadın o olamayacak kadar bitik durumdaydı. Üzülmedim niyeyse. Ne o Demire ne güle ne de Barışa. Melek Taşkın  karşımda dikilirken

"S sen Afrasın" yalandan kahkaha atıp başımı geriye attım saçımı düzeltir gibi yapıp

"Hadi ama sizde. Bugün ilk değilsiniz. Çok merak ettim o kızı bu kadar önemli birisi olmayı çok isterdim" gözlerini silip

"Saçlarının rengi değiştiği için sende değişmedin Afra. Sen benim kızımsın " dediğinde gözlerim dolu dolu

"Benim annemi kaybedeli iki yıl oldu, özür dilerim ama biraz daha devam ederseniz kalbinizi kıracağım. "

"Ne demek oluyor bu?"

"Diyorum ki iki yıl önce anne ve babamı kaybettim. Unuttum derken annenim demeniz çok saçma. "

"N nasıl olur bu. Sesin gülümsemen herşeyin aynı "  gülüşümü biliyor muydu gerçekten.

"İnsan insana benzer hanımefendi, dilerseniz tüm mahalleyi dolanıp kapı kapı sorun herkes aynısını söylecek. Linda ben. Aradığınız kişi değilim. " deyip tek kelime etmesine izin vermeden kapıyı suratına kapattım.

Dediğim olmuştu gecenin bir vakti hepsi gelmiş tüm evleri dolaşıyorlardı. Kollarımı göğsümde birleştirip kafamı iki yana salladım. Şehir değiştirdiğimi düşünsünler diye kendi adıma bir bilet alıp birine vermiştim. Neredeyse her ay kendi adıma aldığım biletle gezen birisi vardı. Bu yeterince oyalıyordu onları ama bu yeni açılan şirketin onların olması dışında sorun yoktu.

Burnumun dibindeydiler. Lanet olsun. Koltuğa tekme atıp saçlarımı karıştırdım. Sibel teyzenin yanına indiğimde sus işareti yapıp telefonu işaret etti. Karşı binadaki biriyle konuşuyordu duyduğum sesle yuh dediğimde bacağımda hissettiğim acıyla ağzımı kapattım. Berk ısrarla

"Bakın karşılıksız bırakmayız. Evet veya hayır. O kız ne zamandır yaşıyor burada? "

"Aaaa üstüme iyilik sağlık deli mi ne oğlum Linda bu evde doğdu daha dün gibi aklımda şurada ip atlayışı. Babasının prensesiydi. Rahmetli annesi ve babası çok severdi. Onları kaybedince biz yanındaydık hep şimdi gelmiş burda neler söylüyorsunuz bana gece gece " deyip hızlıca kapıyı kapatıp

"Ayy Sibel oyuncu mu olsam " dediğinde kahkaha atıp

"Söz Şükriye teyze yarın sana Bi tepsi baklava getiricem"

"Tamam şekerim akşam yemeğinden sonra sizin çardakta bekliyorum çayımı çerezimi  alır gelirim "

"Tamam şekerim " dedim onu taklit eder gibi. İyi geceler dileyip telefonu kapattık. Sibel teyzenin dizine başımı koyup

"Atlattık gibi sanki "

"İnşallah kızım inşallah "

"İyi ki varsın sultanım " deyip yanağına sulu bir öpücük bırakıp evime geçtim. Yanıma aldığım su şişesini komodine bırakıp yatağa geçtim. Gözlerimi yumdum.

Gece uyku arasında aldığım tanıdık kokuyla gözlerimi açmak istesem de açamadım.

Sabah uyandığımda güzelce duş alıp aşağı indim. Sibel sultan çoktan masayı donatmış beni bekliyordu. Kahvaltıyı yapıp etrafı topladıktan sonra ısrarına dayanamayıp hazırlanıp evden çıktık. Üzerimde yine yazlık tatlı bir elbise vardı.

Beraber avm de gezerken dün olanları aklıma getirmeyip anı yaşıyordum. Daha onları kafaya takacak değildim.

Bizi görenlerin anne kız sandığına emindim zaten ne zaman bir yere gitsek kızım dediğinden garipsemiyordum. Yemek yemeye girdiğimizde Sibel teyzeyi dinliyordum. Bitmek bilmeyen hikayeleri ve anıları vardı. Gülümseyerek onu dinlerken karşı masamıza oturan grupla gözlerimi devirdim. Barış, Gül , Melek , Barış ve Demir buradaydı. Hadi ama dün duydukları yetmemişti bunlara.

BEYAZ TOPRAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin