13. CERBERUS

29 3 2
                                    

Bölüm şarkıları; Ruelle - Madness

Kehlani - Gangsta


Ağzına kusmamak için ondan uzaklaşıp ilk bulduğum kuytuya girip kusmaya başladım. Alkolün büyük bir kısmını bu şekilde atınca zihnim biraz açıldı ve ne yaptığımın farkına vardım. Onu öpmüştüm, gerçi tam olarak öpmek denilemezdi; ama olmuştu işte. 

Doğrulup saçlarımı arkamda topladığımda uzatılan su şişesini gördüm. Kapağını açıp gargara yaptım ve tükürdüm. Lena'nın platoniğinin bahçesine kusmuştum.

Yüzüm buruştu ve sol elimin tersiyle ağzımı sildim. Öne eğildiğimden bükülen dizlerimi düzeltip dimdik durdum. "İyi misin?" Sorusuyla Ares'in varlığını hatırlamıştım. İleriye bakan gözlerimi ona çevirip "İyiyim." dedim kısık sesle. 

Elini bana denge sağlamak için uzatınca kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım, yürüyebileceğime inanıyordum. İlk adımı atmamla dengem bozulunca az önce reddettiğim eli belimi buldu.

Parmakları ince ve kemikli olduğundan sırtımda her zerresini hissediyordum. Az önce o parmakları yanağımdaydı ve Tanrım! Günah, yasak ya da yapılmaması gereken şeylerin bu kadar güzel olması şart mıydı? 

İçimde ona karşı oluşan ve uzun zamandır bastırdığım şeyler, onu öpünce birden ortaya çıkıvermişti. Onunla birbirimize çok fazla benzediğimiz için onu anlıyordum. Bu benzerlikteki tek farkımız onun çevresindekiler onu yalnız bırakmıştı.

Bu yüzden değer verdiği, umursadığı insanlar tarafından birden dışlanmıştı. Bense çevremdekileri uzaklaştırmıştım; çünkü onlar benden uzaklaşırlarsa Ares gibi olacağımı biliyordum. 

Onun ne hissettiğini bildiğimden onun yalnız kalmasını istemiyordum; ama yalnızlık onun umursamayacağı bir şey olmaktan çıkmıştı çoktan. Kendi karanlığında yalnız bırakılmıştı ve duyduğu tek ses zihninin hastalıklı sesiydi, biliyordum.

O, kendini kendine alıştırmıştı. Kendinden başka kimseye güvenmeyecek kadar yaralanmıştı zihni tarafından. Onun için herkes bir satranç taşıydı. Birçok kişiyi yeri geldiğinde hayatına alıyordu yeri geldiğinde çıkartıyordu. Hastalıklı zihni onu, kendinden vazgeçirmişti. Kendini hiçbir yere ait hissetmiyordu, biliyordum; çünkü ben de öyle hissediyordum. Benliğim bilinmezliğin ortasında kalmıştı ve aidiyet hissini unutmuştum.

"Gerisini kendim halledebilirim." diyip kemikli parmaklarını sırtımdan uzaklaştırdım ve Lena'yı aramaya başladım. 

Beş dakika öncesine göre daha net olan görüşümle biraz ileride biriyle sohbet eden koyu kumral arkadaşımı seçebilmiştim. Yavaş ve temkinli adımlarla ona yaklaştım ve kolunu tuttum. Otuz iki diş sırıtan yüzüyle bana döndü ve "Bak Lily." dedi. "Kiminle tanıştım."

Gövdesinin arkasına bakınca beyaz saçlarla karşılaştım ve kaşlarım çatıldı. Gülen ifadesinin aksine mavi gözleri soğuk bakıyordu, ben de ona aynı şekilde karşılık veriyordum. "Gitmemiz lazım Lena." 

Lena'nın yüzü asıldı ve "Ama onunla daha yeni tanışmıştım." dedi çocuk gibi dudaklarını büzerken. Gözlerimi mavi gözlerden ayırmazken Lena'yı çekiştirdim ve arkama geçmesini sağladım. 

"Sohbetimize sonra devam ederiz Lena."

Ayaklanan bedenine iyice yaklaşıp dişlerimiz arasından "Ondan uzak dur." diye fısıldadım. Güldü ve kaşlarını kaldırdı saçma bir şaşkınlıkla. "Bunu sen mi sağlayacaksın?" Beni ciddiye almıyordu. 

Histerik bir şekilde gülüp ona yaklaşmak için attığım adımı geri çektim. Alkol hala vücudumda varlığını sürdürüyordu ve tam olarak açılamamıştım; bu yüzden ona bu durumda meydan okumak mantıksız olurdu. "Bir daha seni görürsem sağlarım."

LİLİTHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin