i had dinner

454 63 51
                                    

"Ama ben... sanmıştım ki..."

Harry yağmurlu havada üzerime yürüyordu. Ayaklarının dibine çöktüm.

"Doğruydu Harry! Hepsi doğruydu.."

Kafasını sinirle iki yana salladı.

"Yalancı. Beni sevdiğini söylemiştin. Sana hiç inanmamalıydım."

Gözyaşlarımı durduramıyordum. Soğuktan buz gibi titrediğim halde sokağın ortasında, gecenin bir saati üzerime yağmur yağmasına izin veriyordum. Dizlerim asfalt üzerinde durmaktan kanamaya başlamıştı. Harry'nin hakaretlerini dinliyordum. Bana tiksinir gibi bakıyordu, benden iğrenir gibi.

"Lanet olsun, Scott. Seni bir daha görmek istemiyorum."

Kafamı şiddetle iki yana salladım ve ellerimi uzatıp dizlerine tutunmaya çalıştım. Benden adım adım uzaklaşıyordu. Ona gitmemesi için yalvarmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Kolunu tuttuğumda beni ittirdi.

"Beni hak etmiyorsun, Scott."

Gözlerimi açtığımda karanlıktan başka bir şey göremedim. Dışarıda hala yağmur yağıyordu. Balkonun kapısı açık olduğu için evin içi buz gibi olmuştu. Soğuk beni uyandırmış olmalıydı.

Gördüğüm rüyayı bölük pörçük hatırladığımda titredim. O kadar gerçekçiydi ki... Gözlerimi ovuşturdum. Kafamı kaldırdığımda karanlığa alışmış gözlerim Josh'ı fark etti. Uyuyakaldığım hâlde duruyorduk. Ben kucağında otururken o da uyumuştu. Kafası koltuğa düşmüştü. Adem elması gözlerimin önündeydi. Dudakları hafif aralıktı.

Tekrar çığlık çığlığa ağlama isteği uyandı içimde ama hareket etmeden birkaç dakika onu izledim.

Harry'den epey büyük duruyordu. İkisinin de gözleri yeşildi. Josh'ın dudakları Harry'ninkiler kadar biçimli olmasa da onunkilerden daha dolgundu. Kıvırcık sarı saçları kısaydı. Çantası oturduğumuz koltuğun yan tarafında yerde duruyordu.

Aynı benim rüyada yerde, Harry'nin önünde diz çökmem gibi.

Dudaklarımı ısırdım ve ayağa kalktım. Balkona çıkıp sokak lambalarının aydınlattığı geceyi izledim. İçeri girip kapıyı kapattım. Koridorun ışığını yaktım. Josh'ın üzerine televizyon battaniyemi örttüm. Mutfağa geçtim ve yemek hazırlamaya başladım. Saat akşam dokuza geliyordu.

Josh hala burada olduğuna göre onu bekleyen birisi yoktu sanırım.

Ocağın altını kısıp telefonumu elime aldım. Telefonu her açtığımda Harry'yle ilgili bir şey bekliyordum: bir mesaj, cevapsız bir çağrı. Onunla tanışmadan çok önce, daha küçük ve masum bir kızken, olduğu gibi onun fotoğrafını telefonumun ekranına da koyamazdım. Buna bile hakkım yoktu.

Tabii ki de öyle bir mesaj ya da arama yoktu. Annem aramıştı. Onunla konuştum ve mümkün olduğunca kısa kesmeye çalıştım. Odama gidip üzerimi değiştirdim. Aslında bir duş alsam iyi olurdu ama Josh uyanabilirdi. Evime çok misafir gelmiyordu, onu iyi ağırlamalıydım.

Salona girdim ve ışığı açtım. Hâlâ uyuyordu. Elimde olmadan gülümsedim. Bana babamı hatırlatmıştı: salonda her pozisyonda uyuyakalabilirdi.

love me, please? | hsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin