i called him

425 63 89
                                    

Harry'nin kollarına sımsıkı tutundum ve gözlerimi kapattım. Etrafımızda çok şiddetli bir rüzgar vardı ve saçlarım gözüme giriyordu. Onu göremesem de tutunduğum bedenin ona ait olduğunu biliyordum. Boğuk sesi bir kuyunun dibindeymiş gibi geliyordu. Buna anlam veremedim, çünkü neredeyse dibimdeydi. Ona seslenmeyi denedim ama sesim çıkmıyordu. Gözümü açmayı denediğimde üzerindeki kırmızı ceketin düğmesi koptu, sonra bir tanesi daha. Kolunu daha sıkı kavradım ama gücüm onu yanımda tutmaya yetmemişti. Ellerimden kayıp rüzgarın estiği yöne doğru uçtu. Kaşları çatılmıştı ve yüzümü deler gibi bakan yeşil gözleri kırmızıydı. Benden giderek uzaklaşırken onu bırakmam gerektiğini söylüyordu.

Nefes nefese uyandığımda balkondaki salıncakta olduğumu gördüm. Teras her zamanki gibi rüzgarlıydı. Tıpkı rüyamda olduğu gibi.

Ve Harry'yi bırakmalıydım, tıpkı rüyamda bana söylediği gibi. Keşke o kadar kolay olsaydı...

Hastaneden geldikten sonra burada kitap okuyordum, uyuyakalmış olmalıydım. Titreyerek içeri geçtim. Kısa kollu tişörtümün üzerine bir kazak geçirdim ve mutfağa ilerledim. Telefonum çalınca salona döndüm. Annem arıyordu. Onu bu aralar çok ihmal etmiştim. Onunla uzun uzun konuşurken bir yandan da yiyecek bir şeyler hazırlıyordum. Benim yanıma gelme planlarından bahsettiğinde onu geçiştirdim. Zaten şu an kafam çok karışıktı. Yeni arkadaşlarımla tanışmasına daha hazır değildim.

Yemeğimi bitirdim ve bulaşıkları makineye koyup terasa döndüm. Işığı açtım, kitabıma devam edecektim ama bir sayfadan sonra odaklanamadım. Aklıma Harry geliyordu sürekli. Camille ile Los Angeles'a gitmişlerdi birkaç gün önce. Benim yanıma vedalaşmak için geldiğinde Josh ve oğlu Peter'ı görmüştü. Vedalaşamamıştık yani. Sonra onu aramamıştım da.

Aslına bakarsanız onu aramayı sürekli erteliyordum. Sanki böyle yaparak ona olan sevgimi azaltabilirmişim gibi onunla elimden geldiğince az konuşuyordum. Son zamanlarda sürekli sevgilisiyle olduğu için bu pek zor olmamıştı. Zaten en yakın arkadaşlar değildik. Onun bir dünya arkadaşı vardı. Benimse Harry'm. Benim bile değildi gerçi.

Derin bir nefes aldım ve adının üzerine tıklayıp onu aradım. Birkaç çalıştan sonra açtı.

"Scott?"

Sesini duyunca gülümsedim.

"Selam H, nasılsın?"

"İyiyim, yemek yiyoruz. Sen neden uyumadın?"

Telefonu kulağımdan çekip saate baktım. Gece yarısını geçiyordu. Orada akşam yeni oluyordu.

"Eve gelince uyuyakalmışım, şimdi de terasta kitap okuyordum. Kalabalık mısınız?"

"Ben dışarı çıktım şimdi. Jeff, Glenne ve Camille var. Sen yalnız mısın?"

Alayla cevap verdim.

"Ben hep yalnızım Harry!"

Kahkahasını duydum. Artık daha rahat konuşuyordu. Arkadan gelen sesler de azalmıştı.

"Hiç sanmıyorum. Peter terasını beğendi mi?"

Güldüm.

"Beğendi. Babası zorla okula götürdü sonra."

"Hm..."

Birkaç saniyelik sessizlikten sonra devam etti.

"Babası zaten beğenmişti, sanırım."

"Anlayamadım?"

"Terasın güzel olduğunu söylediğimde onaylamıştı da."

"Ben... fark etmemiştim."

love me, please? | hsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin