i saw him with her

422 62 45
                                    

Josh karşımdaki yerini aldı ve hemen menüyü karıştırmaya başladı.

"Kurt gibi açım, Scott."

Onun bu hâline güldüm.

"Ben de öyle."

Siparişlerimizi verdik ve beklemeye başladık. Rahat sessizlik. Genellikle sohbeti başlatan taraf ben olmazdım ve sessiz anlarda çok gerilirdim ama Josh'un yanında rahat hissediyordum.

Sarı kıvırcık saçlarını elleriyle şekillendirip suyuna uzandı. Onu izlerken göz göze geldiğimizde gözlerimi kaçırmadım ve ona gülümsedim.

"Peter nasıl?"

Oğlunu merak etmiştim. O da gülümsedi.

"Fazlasıyla enerjik, bu yaşlarda öyle oluyorlar. Şu an okulda, bak bugün ne yapmış."

Telefonunun kilidini açtı ve bir fotoğraf gösterdi. Peter yaptığı resmi göğsünde tutuyordu. Resmi inceledim, sonra da Peter'ı. Josh aksini söylese de oğlan kesinlikle babasına benziyordu. Sarı saçlar, yeşil gözler, göz kamaştırıcı bir gülümseme...

"Çocukların yaptığı resimler bilinç altlarıyla doğrudan ilişkilidir, tabii bunu sen daha iyi bilirsin. Analiz ettin mi?"

Kafasını salladı.

"Annesiyle ayrıldığımız sene kocaman kafalar yapardı, şimdi gördüğün gibi çiçek böcek. Her şey yolunda gözüküyor."

Kafamı salladım ve suyumu yudumladım.

"Günün nasıl geçti?"

Omuzlarımı silktim.

"Hastane pek yoğun değildi bugün. Fazla yorulmadım. Öğleden sonra da böyle olur herhalde. Senin?"

"Benim çok görüşmem vardı. Öğleden sonra boşum. Peter'ı okuldan alacağım."

"Baba oğul günü?"

"Aynen öyle. Haftada birkaç gün takılıyoruz. Annesinde kalıyor normalde."

Kafamı salladım. Ne zaman eski eşinden bahsetse ne diyeceğimi bilemiyor ve susuyordum. Yemeklerimiz geldiğinde karnımızı doyurduk, ancak bir süre sonra konuşmaya devam ettik.

"Tiyatroyla aran nasıl?"

Ani sorusuyla ağzımdaki lokmayı hızla çiğnedim ve sertçe yutkundum. Bu halime güldü ve suyumu uzattı.

"Uzun zamandır gidemedim ama çok severim."

"Güzel. Bu akşam bir oyun var, Peter'ı götüreceğim. Bize katılman çok hoşuma giderdi."

Birkaç saniye yüzüne baktım. O, çocuğu ve ben. Kendimi bir bakıma üvey anne gibi hissetmiştim. Bu düşünceyi hızla uzaklaştırdım aklımdan. Daha ortada bir şey olduğu yoktu. Hem, Peter da tatlı bir çocuğa benziyordu. Kafamı salladım.

"Bu akşam bir planım yok, gelebilirim. Peter için bir sorun olur mu? Seninle baş başa kalmak isteyebilir."

"Kızlarla iyi anlaşır, özellikle de bu kadar tatlı ve kibar olanlarla."

Bana göz kırpıp yemeğine döndüğünde elimde olmadan gülümsedim. Kafamı kaldırıp karşıya baktığımda gülümsemem solmuştu. Zaten son zamanlarda pek mutlu olamıyordum.

Onu görmüştüm. Sevgilisiyle birlikte yemek yiyordu. Tıraş olmuştu. Bebek suratı her zaman zayıf noktamdı, yanaklarına birer öpücük kondurmak istedim ama bunun imkansız olduğunu hatırlayınca sertçe yutkundum. Ben artık çok yorulmuştum. Ona bu kadar uzak olmak... bu kadar yakın ama bu kadar uzak...

Aramızda birçok masa vardı, beni görmeleri imkansızdı. Zaten Josh'un da arkası dönüktü ve iri cüssesi benim de gizlenmemi sağlıyordu.

"Scott?"

Bana seslenen Josh'a döndüm.

"Dalmışım, kusura bakma. Ne diyordun?"

"Oyunun konusunu anlatmamı ister misin diye sormuştum."

"Ah, evet."

Onu dinlemeye başladım ama elimde değildi, Harry'ye kaçamak bakışlar atmaya devam ettim. Bir süre sonra Josh'ı duymaz oldum.

Onu evim yapmıştım. Etrafını kalın duvarlarla örmüştüm. Bahçesine çiçekler ekmiştim. İçini hep düzenli ve temiz tutmuştum. En önemlisi de, ona ait hissetmiştim. Onu sevmiştim. Hem de çok.

Ama her geçen gün kara bulutlar yağmuru getirmişti sokağımıza. Bahçemizdeki çiçekler ölmüştü. Hava karardıkça daha çok bağlanmıştım ona, onu her gün iki misli özlemiştim ama yetmiyordu. Onu sevmem yetmemişti ki hiçbir zaman. Ev başıma yıkılmadan kaçmam gerekiyordu ama onu bırakmam mümkün değildi. O benimdi çünkü. İnsan kendi evini nasıl bırakabilir?

Benim yerime başkaları sarıldı ona, başkaları öptü. Bizim öpücüklerimiz hep rüyalara kaldı. Bana vereceği sevgiler bölük pörçük bir sürü kişiye gitti. Ben onu her parça için daha çok sevdim.

Onu görebiliyordum. Sesini duyabiliyordum. Onu sevebiliyordum. Öyleyse neden birlikte olamıyorduk ki? Eksik olan neydi? Aklımda uzun bir liste belirdiğinde kafam iki yana salladım. Önüme döndüğümde kenetlediği ellerini çenesinde buluşturmuş Josh'ı beni izlerken buldum.

"Ne düşünüyorsun Scott?"

Güldüm ve peçeteyle ağzımın kenarlarını sildim.

"Ben çok düşünürüm."

"Neyi bu kadar çok düşünüyorsun?"

Omuzlarını silktim. Ekledi.

"Ya da, kimi?"

Aramızda sözsüz bir anlaşma olduğunu sanıyordum. O bana asla Harry'yi sormayacaktı, ben de asla ondan bahsetmeyecektim.

Sabah odamda onunla karşılaşmasına rağmen kim olduğunu sormamasından bunun anlaşıldığını sanmıştım. Yanılmıştım tabii. Eline geçen her fırsatta soracaktı.

Telefonu çalınca özür dileyerek aramayı cevaplandırdı. İşle ilgili bir şeydi.

Bunu fırsat bilip kendime gelmeye çalıştım. Her an Harry'yi düşünmeyi acilen bırakmalıydım.

Telefonu kapatınca ona gülümsedim. Elimi masadaki elinin üzerine koydum. Kaşlarını kaldırdı ama bir şey söylemedi. Gülümsedi ve diğer elini elimin üzerine koydu.


love me, please? | hsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin