i talked to him

433 64 69
                                    


Dünün aksine bugün hava Londra'da ne kadar mümkünse o kadar sıcaktı. Güneş yatak odamın aralık perdesinden içeri sızmış ve beni uyandırmıştı.

Hızla duş alıp hazırlandım.  Her zamanki gibi siyah elbiselerimden birini giymiş, kırmızı rujumu sürmüş ve saçlarımı düzleştirmiştim. Arabama atlayıp hastaneye doğru yola çıktım.

Odamın bulunduğu kata geldiğimde koridorda gördüğüm çalışanlara selam verdim. Odamın kapısını açtım ve içeri girdim. Elim kabanımı çıkarmak üzere düğmelere gitmişti ama karşımda gördüğüm kişiyle donup kaldım. Benim geldiğimi görünce telefonunu cebine koydu ve ayağa kalktı.

Kokusu tüm hücrelerimi ele geçiriyor ve onlara yavaş yavaş hükmetmeye başlıyordu. Dizlerimin beni taşımayacağından korkup arkamdaki kapıya yaslandım. Elim hala kapının kolundaydı. Başım dönmeye başlamıştı. Onun aşkı bende hastalık belirtilerine neden oluyordu.

Bu kadar yoğun hissetmek hiçbir şeyi kolaylaştırmıyordu.

Göz göze geldik. Kısa saçları muntazamdı ve o bunun için uğraşmamıştı bile. Pembe dudakları şeker tadında olmalıydı. Aralandılar ve adım döküldü aralarından. Kıyafetleri, bana doğru yürüyüşü, bakışları ve sesi... Onun daha fazlası için deliriyordum. Onun sesini daha iyi duymak, onu daha iyi görmek, onun kokusunu içime daha çok çekebilmek için her şeyi yapardım. Ona dokunmak istiyordum. Gerçek olduğuna ikna olmam için ona dokunmam gerekiyordu. Çünkü o gerçeküstü güzellikteydi. O bana ait olamayacak kadar güzeldi ve bu onu daha gerçek yapmıyordu.

Yine onu gördüğüm an her şey yerle bir olmuştu. Dünya ayaklarımın altından kayıp sadece onun bulunduğu bir yer oluvermişti. Derin bir nefes aldım ve yutkundum. O bir başkasına aitti ama bu beni ona daha az aşık yapmıyordu.

"Beni aramadın."

Bana hep sevgi dolu yaklaşırdı, özel olduğumdan değil, herkese öyle yaklaştığından. Şu an ise daha çok kırgın gibiydi. Evet, kabusum bir bakıma gerçek olmuştu. Onu kırmıştım.

Onun evinde yemek yemeye gittiğim gün apar topar ayrılmam ve beni ara demesine rağmen bunu unutmam aklıma gelince titredim. Benim yüzümden mi görüşememiştik? Onunla iletişim kurmak o kadar hayaliydi ki kendi hatam olabileceğini düşünmemiştim bile.

O telefon gelmemişti, o mesajı atmamıştı, kapımı çalmamıştı çünkü bunları ben de yapmamıştım ki.

"Harry ben... tamamen aklımdan çıkmış, inanamıyorum."

Arkasını dönüp az önce oturduğu yere oturdu ve ben de kapıdan ayrılabildim. Ona belli bir mesafeye kadar yaklaşabiliyormuşum gibi, benden uzaklaşmadan ona doğru adım atamıyordum.

"Bilmeden seni kıracak bir şey mi yaptım Scott? Beni aramıyorsun, beraberken ayrılmak için acele ediyorsun. Yüzüme bile bakmıyorsun bazen."

Kaşlarımı çattım. İşte böyleydi dünya. Siz içten içe onun için erirken o böyle söylerdi. İçiniz yanarken dışınız buz gibi soğuk görünürdü. Bu genel olarak benim içinde bulunduğum durumdu.

"Seninle bir sorunum yok Harry, gerçekten."

Ortada büyük bir sorun vardı aslında. Harry koltukta öne doğru eğildi. Ben de masamdaki yerimi almıştım.

"Eve dönünce neden beni aramadın?"

"Unuttuğumu söylemiştim."

"Tanrı aşkına, nasıl unutabilirsin ki? Hasta gibiydin, senin için çok endişelendim."

"Unuttum işte, yoksa neden aramayayım? Hem çok merak ettiysen sen arayabilirdin."

Bana ciddi misin der gibi baktı ve ağzı açık bir şekilde birkaç saniye durduktan sonra güldü. Sahte gülüşler, siz de hoş geldiniz.

"Benimle konuşmak istemediğini düşündüm."

Güldüm.

"Abartıyorsun Harry. İnan bana."

Sinirle soludu ve alt dudağını parmaklarının arasına alıp oynamaya başladı. Bu gergin olduğunda yaptığı bir hareketti. Acaba bunu bildiğimi biliyor muydu? Tabii ki hayır. Peki yeni sevgilisi bunu biliyor muydu? Bilmiyorum.

"Ee, nasıl gidiyor? Camille nasıl? O da gelseydi keşke."

"Sorun Camille mi?"

Gözlerimi sıkıca yumdum ve hemen geri açtım. Harry... daha fazla soru sormasan her şey ikimiz için de daha iyi olacak.

"Bir sorun olmadığını söylemiştim-"

"Onu sevmedin. Bunu anlayabiliyorum."

Güldüm ve kafamı iki yana salladım.

"Yanlış anlamışsın, Styles."

Soyadıyla seslendiğimde gözlerini kısıp gözlerimin içine bakarak ne düşündüğümü okumaya çalıştı. Aklıma Josh geldiğinde titredim. Tanrım, birini öpmüştüm ve hala Harry'nin yüzüne bakabiliyordum.

"Herkes herkesi sevmek zorunda değil. Anlaşamamış olabilirsiniz."

Durdum ve düşündüm.

"Camille bir şey mi söyledi? Birbirimizi sevmediğimizden pek emin gibi konuşuyorsun."

"Beni aramadığını söylediğimde senin biraz garip biri olduğunu söyledi."

Kusmak istiyordum. Olduğum yere kusabilirdim. Midem birkaç krampla kasıldığında yüzümü buruşturdum. Tanrım, beni neyle sınıyorsun?

Hakkı vardı. Ben garip biriydim. Normal olarak nitelendirilmektense garip olarak anılmayı da tercih ederdim.

"Model sevgilin beni sevmediği için çok üzgünüm Harry."

Gözlerini devirdi.

"Ne alakası var şimdi? O anlama gelmiyor ki."

Dediklerini duymazdan gelip devam ettim. Kollarımı göğsümde buluşturdum.

"Ama bence o iyi biri. Güzel de. Seni hak ediyor yani."

İçimden ekledim, benim aksime.

Derin bir nefes aldı ve ayağa kalkıp masama kalçasını yasladı. Bir an önce gitmesi ve beni yalnız bırakması gerekiyordu çünkü ağlayacaktım. Ellerini birbirine kenetleyip masadaki bacağının üzerine koydu.

O beni sevmese de ben onun hakkında kötü bir şey söyleyemezdim. Harry'yle ilişkili hiçbir şeyin kötü olma ihtimali yoktu çünkü. Hatta ona ilgim vardı. Onun sarı saçlarına sahip olmak isterdim, parfümünde kendimi boğmak... Dudaklarını öpmek bile isterdim çünkü Harry gibi tadacaktı. Bu şarkıyı dinlemeyeli uzun zaman olmuştu. Hatta Harry bu şarkıyı coverlamıştı. Benim için hiçbir şey yapmadığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. İşte bu da kanıtı.

"Bu asabiyetinin nedenini anlamıyorum Scott. Benimle arkadaş olmak istemiyorsan bunu direkt söyleyebilirsin."

Bu kadarı da fazlaydı ama. Ne demiştim ki ben?

"Ne dedim ki, Harry?"

"Söylediğin şeyler için demiyorum. Uzak davranıyorsun."

"Neden uzak davranayım ki? Sadece yoğunum."

Kapı tıklatıldı ve cevap beklemeden açıldı.

Josh içeri girdiğinde oturuyor olmama rağmen masanın kenarlarına sıkı sıkı tutundum.

love me, please? | hsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin