i visited him

470 66 16
                                    


Kapıyı çaldım ve gözlerimi kapatıp beklemeye başladım. Harry'nin evine gelmiştim, güvenliği geçip kapısını çalmıştım.

O benim arkadaşımdı, buraya birden fazla kez gelmiştim. Etrafa göz gezdirdim. Her şey aynı gibi gözüküyordu ama düşünmeden edemiyordum... O kadın gelmişti, her yere dokunmuştu, benim bile dokunamadigim şekilde. Harry'nin kalbine dokunmuştu bir kere.

Kapı açıldığında yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim ve derin bir nefes alıp gözlerimi açtım. Kısa kıvırcıkları harika görünüyordu. Üzerinde ev kiyafetleri vardı. Kendine özgü mis kokusu burnumu hissiz bırakıp tüm hücrelerime işlediğinde yanmaya başlayan gözlerime lanet ettim. Harry bana en iyi gelen şeydi ama ben gün geçtikçe kötüleşiyordum.

"Hoş geldin Scott, girsene."

"Hoş buldum Harry."

Belimden tutup içeri geçmemi sağladı ve kapıyı kapattı. Bana sıkıca sarıldı. Bana her sarıldığında dünyadan uzaklaşıp bambaşka bir evrende buluyordum kendimi. Bu evren tanıdıktı geceleri uykumu heba edip kurduğum hayallerden. Onu sıkıca kucakladığım ve sayısız kez öptüğüm anlar gerçekti ve başka bir evrendeydi sadece.

Kollarından ayrıldığımda kabanımı çıkardım ve asmak için bekleyen Harry'ye verdim. Çantamı alıp salona ilerledim. Arkamdan gelen Harry'nin adım seslerini duyabiliyordum. Gözlerim tanıdık evde yabancı bir şey ararcasına dolaştı.

O kadın, dedim kendi kendime, burası artık o kadının. Bir anda dünyada en huzurlu hissettiğim yer, Harry'nin içinde olduğu ev, dar geldi. Ahşap zemin ayaklarımın altından kayıp gitti.

Rahat koltuğa oturdum ve kendimi geriye bıraktım. Güldüğünü duymuştum, doğruldum ve gülümsedim. Karşımda dikiliyordu.

Gözleri, gülüşü, bakışı... Özür dilerim, özür dilerim. Ben ilk darbesinde yenilmiştim.

"Dünyadan Scott'a, beni duyabiliyor musun?"

Seni her an, her saniye duyduğum için bu kadar yorgunum.

"Evet, Harry."

"Yine nereye daldın?"

Senin büyülü dünyana. Bir kez daldım ve şimdi çıkamıyorum. Nefes almam gerek ama bu, sen beni derinlere sürükledikçe mümkün değil.

"Boş ver. Camille yok mu?"

Gülümsedi ve tavana baktı.

"Paris'te."

Bunu Fransız aksanıyla söylemişti. Neden onunla gitmediğini sormak istedim ama vazgeçtim.

"Üşüyor musun?"

Yanıma gelip bana sarıldı. Her hareketine hazırlıksız yakalandığım gibi nefes bile alamıyor, tepki de veremiyordum. Beni sevmeyecekse beni bir köşede bırakmasını tercih ederdim. Onun arkadaşca attığı her adım benim aşkımı pekiştirmekten başka bir şeye yaramıyordu.

"Biraz, şimdi geçer."

Kollarını bana daha sıkı sardı ve kafamı göğsüne indirdi.

"Senin için endişeleniyorum Scott, konuşmak istemiyorsun belli ki ama istediğinde... ilk konuşacağın kişi olmak istiyorum."

Gözlerim yandığında dudağımı sertçe ısırdım ve bu hissin geçmesini bekledim.

"Mutfağa geçelim mi? Yemekler soğursa lezzetleri azalır ve sen de şefliğimden şüphe edebilirsin. Bunu istemeyiz."

Kalktı ve elimi özensizce tutup beni de arkasından sürükledi. Sofra muntazamdı, yemekleri servis etmeden önce sandalyelerden birini çekti ve oturduğumdan emin oldu.

"Kokular harika."

Önümdeki yemekten bir çatal aldım ve meraklı gözlerle bana bakan Harry'e döndüm.

"Hm, enfes! Görmeyeli aşçılık kursuna falan mı gittin acaba?"

Güldü ve o da yemeğe başladı. Kısa kıvırcıkları ahenkle dans ediyordu.

"Camille'den öğrendim. Gerçekten beğendin mi? Mitch ve Sarah pek hoşlanmadı, Fransız mutfağı pek hitap etmedi galiba."

Yutkundum ve çatalımı bırakıp suyuma uzandım. Yediğim lokma boğazıma dizilmişti. Kendimi öğürmeye zorladım. Harry'nin garip bakışları altında yerini ezbere bildiğim lavaboya ilerledim.

"İyi misin?"

"İyiyim. Kusura bakma."

Sifonu çektim. Ellerimi yıkarken aynadan onu görebiliyordum.

"Sorun değil canım. Sen de sevmedin sanırım. Keşke yemeye zorlamasaydın kendini."

"Güzel olmuş ama benim bugün pek keyfim yok. Midem sabahtan beri böyle."

"Çok kibarsın Scott, ben mutfaktayım. Sen salona geç."

Kafamı salladım. Bir an önce evime gitmek istiyordum. Onun yanından ilk defa bu kadar çabuk ayrılmak istiyordum.

Ben zaten her detayıyla ezberimde olan salonu incelemeyi bitirdiğimde yanıma geldi. Midemi rahatlatacak bir çay yapmıştı.

"Şimdi daha iyi misin?"

Gülümsemeye çalıştım. Onun başka birine aşık olduğunu aklimdan çıkarabilsem daha iyi olacaktım. Bir yandan da onun gözünde ne kadar garip görünüyor olduğumu düşündüm. Bebek avutuyor gibi hissediyor olmalıydı. Her hareketim buradan daha çok kaçmak istememe neden oluyordu.

"İyiyim Harry... ama çok yorgunum. Çay için teşekkürler. Yine de eve dönsem iyi olacak."

Kaşları çatılmıştı.

"Sorun ne Scott? Bana her şeyi anlatabilirsin."

Her şeyi. Sana seni sevdiğimi anlatamam. Amma tutturdun anlat da anlat diye. Nasıl bu kadar kör olabilirsin? Eminim ki bir salak gibi gözüküyorum.

"Söylediğim gibi sadece."

Sıcak çay dilimi yakarken büyük yudumlar almaya devam ettim.

"Yukarıda kalabilirsin."

"Seni yeterince rahatsız ettim. Çok sıkıcı biriyim, biliyorum."

"Saçmalama Scott, hiç de öyle değilsin. Misafir odası hazır, istersen bu gece bende kalabilirsin."

Tanrım, bu cümleyi duymayı ne kadar çok istemiştim. Ama böyle değil, bu şekilde değil.

"Gitmem gerek. Hem sen de rahatsız olma daha fazla."

"Eğer Camille'i dert ediyorsan etme, söylediğim gibi; Paris'te."

Burukça gülümsedim. Ben gülünce o da güldü. Ah, Harry... Hiçbir şey bilmiyorsun ve sana bunları anlatamam.

"Gerçekten gitsem iyi olur. Pek iyi hissetmiyorum."

"Seninle gelmemi ister misin?"

İlla mükemmel bir arkadaş olup beni daha da çok acı içinde bırakacaksın, değil mi?

"Ben hallederim. Özür dilerim, daha sonra yemeği telâfi ederim."

Kapıya geldiğimizde güldü.

"Hayır, ben edeceğim. Bu sefer İngiliz mutfağı olacağından emin olabilirsin."

Bana sarıldı ve yanağıma tek bir öpücük kondurup ayrıldı.

"Eve gidince ararsan sevinirim. Aklım sende kalacak."

"Tamam, görüşürüz."

Ona el salladım ve o bana görüşürüz derken arkama bakmadan arabama ilerledim.

Keşke başka şekilde görüşebilseydik.

love me, please? | hsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin