Elimde iki tane kocaman poşetle evimin kapısını açmaya çalışırken sefil göründüğümden emindim. Uzun zamandır yapmadığım market alışverişinin bana getirisi bu olmuştu. Sonunda kapıyı açıp kendimi mutfağa atabildiğimde derin bir nefes aldım. Bunu da atlatmıştım neyse ki.
Buzdolabını açıp aldıklarımı yerleştirdim. Sonra da yemek yapmaya koyuldum. Sabahtan beri bir şey yememiştim, içimden gelmemişti. Bugün farklı bir gündü. Tae geliyordu ve ben hayatımın en belirsiz gününü geçiriyordum. Normalde mutlu olmam gerekirdi ama değildim. Ayrılmamızdan korkuyordum, uzaktan bakınca doğrusu buymuş gibi dursa da Tae'ye beslediğim büyük sevgiyi göz ardı etmek zordu. Elimden sadece 'umarım iyi bir açıklaması vardır' diye dua etmek geliyordu.
En nefret ettiğim şey de buydu. Elimden sadece dua etmenin gelmesi. Bir şeyler yapabilmek istiyordum. Kendim bir an önce düzeltmek istiyordum, dua her zaman işe yaramazdı. İnanmıyordum belki de dua etmeye, bilmiyorum.
Bir çırpıda yemeği hazırlayıp yedim. Havaalanına gidip gitmemek konusunda büyük bir tereddüt içindeydim. En sonunda gitmemeye karar verip, kendimi başka şeylerle ilgilenmeye zorladım.
Önce evi temizledim, süpürdüm, sildim, toz aldım, tuvaletleri yıkadım. Uzun zamandır vestiyerde duran oda kokusundan bile sıktım. Ev ilk defa bu kadar düzenli ve temizdi. Bir buçuk saatimi alan bu iş bittiğinde Tae'nin gelmesine hala bir saat kadar vardı.
Uzun zamandır birktirdiğim çamaşırları yıkamaya karar verdim, bu da uzun sürmemişti sonuçta ben değil makine yıkıyordu.
Kendimi oyalamak için aktivite arayışındayken kapı çaldı. Nedendir bilinmez içimi çocukça bir heyecan kapladı. Aynadan kendime baktım, saçımı düzelttim. Ve sonunda kapıyı açtım.
Jimin'in de geleceğini sanıyordum ama sadece Tae gelmişti. Değişmişti, teni biraz daha koyulaşmıştı ve vücudu yapılanmıştı. Saçlarını uzatmıştı, yalan yok çok yakışmıştı. Ben onu öylece izlerken elindeki valizi bıraktı ve kollarını boynuma sardı.
"Seni çok özledim."
Anın verdiği şaşkınlıkla biraz öyle dursam da fark ettiğim an geri çekildim. Yüzü düşmüştü. İntikam almış gibi hissetmiştim, ben de onu üzmüştüm, içimde saçma bir mutluluk oluşmuştu.
Bir şey demeden valizini aldım ve kapının arkasına bıraktım. Salona geçtim o da arkamdan geldi.
Oturduğu büyük koltuğun karşısındaki tek kişilik koltuğa kuruldum.
"Jeon, yapma böyle lütfen."
"Neyi yapmayayım?"
"Uzak davranma bana."
Sinirle güldüm, 'yüzsüz olmuş bu iyice' diye geçirdim içimden.
"6 ay boyunca sen uzak davranırken ben de böyleydim işte."
Ayağa kalktı ve yanıma geldi.
"İnan bana elimde olsaydı ilk aydan çekip gelirdim buraya ama işler o kadar karıştı ki ben orada kendimden bile uzaklaştım gguk, hayatımın en kötü günleriydi hepsi. "
Dinliyorum dermiş gibi bakıyordum hala.
" Oraya gittiğimde buradaki şirketin çalışanlarıyla çalışmadım, bambaşka insanlardı hepsi. Belki inanmayacaksın ama hayatımda görmediğim ırkçılığı gördüm orada. Makyözler bile bana emir vermeye çalışıyordu, ben nazik davrandıkça daha çok üstüme geliyorlardı. Ev dediğim yer bir oteldi ve orada birkaç kişiyle aynı odada kalıyordum, böyle muamele gören tek model bendim orada. Sonrasında seni oda arkadaşlarımdan birine anlattım. Ona güvenmiştim fakat güvenmemem gerekirmiş, yönelimim konusunda şirket yönetimine birkaç şey söyleyince yönetim senden ayrılmam için beni zorladı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Diary | Taekook ✓
FanfictionJeon Jungkook hayran olduğu ünlü modelin dmlerini günlük gibi kullanırken fark edileceğini hiç hesaba katmamıştı.