VII

852 72 18
                                    

Gecenin ilerleyen saatlerine doğru Akutagawa-san'ın yanına depoya gittim. Görevimi tamamlayıp Dazai ve Chuuya-san ile rapor vereli çok olmuştu. Dazai-san görevden sonra kötü hissettiğimi anlatmamıştı sağolsun. Onlar devriyeye çıkmıştı ama ben onları yanlız bırakmak istemiştim. Geldim geleli 3. Kişiydim. Akutagawa yine birilerini bağlamış, adamlara dövdürüyordu. Maşallah adamın da ağzını bıçak açmıyordu.

"Akutagawa-san!"

Kafasını bana çevirdi. İstifini bozmadan yanına gitmemi bekledi.

"Ne işin var burada?"

"Öylesine bir geleyim dedim."

"Güzel. Dazai-san nerede?"

"O Chuuya-san ile çıktı."

"Sen niye gitmedin?"

"Gidesim yoktu. İkisini bir süre baş başa bırakmak daha iyidir diye düşündüm. Ben geldim geleli beraber vakit geçirmemişlerdir."

"Anladım."

Kolundaki saate baktı ve tekrar bana döndü. İsteksizce devam etti

"Benim gitmem gerekiyor. Burayı sen devralır mısın?"

"Tabiki."

Gülümsedim. O ise tepkisizce teşekkür edip gitti. Tanımadığım bir grup insan ile aynı depoda kalmıştım ve bütün kontrol bendeydi. Bir anlığına moda girdim. Yağmur da yağmaya başlamıştı. Yavaşça adamın dövüldüğü yere yürüdüm. Yanımdaki kadından bir eldiven istedim. Dediğimi ikiletmeden beyaz bir eldiven verdi. Ceketimi üzerimden çıkartıp kenara koydum ve eldivenleri giydim. Çoğu kişi hala omzumdaki ve kolumdaki yaralara bakıyordu.

"Bakılacak bir şey mi var?"

"Şey... Yaralarınız-"

"Onlara bakmanızı kim söyledi? Bana sigara verin."

Yanımdaki adam bir paket ve çakmak verdi.

"Buyrun."

"Sağol."

Sigarayı yaktım. Yavaşça gözüm odada bir sandalye aradı. Buldum ve sandalyeyi yere sürterek bağlı adamın önüne çektim. Çıkan sesten ötürü adam kulaklarını kapatmaya çalışıyordu. Sandalyeyi ters çevirip adamın karşısına oturdum.

"Nasıldı?"

Adam suratıma tükürdü.

"Tsk tsk tsk... Böyle anlaşamayız ama."

Yanımdaki kıza döndüm.

"Derdi neydi bunun?"

"Birileri ona içeri girmesi için para vermiş ama konuşmamakta yeminli gibi."

"Anladım..."

Adama döndüm. Sigaranın dumanını suratına üfledim.

"Para için değer miydi?"

Adam güldü.

"Alakası yok."

"Neden peki? Ne bokuma kendini böyle bir cehenneme attın? Sonunu biliyordun ne diye yaptın?"

"Siz pislikler yüzünden kaç tane sevdiğim insan öldü haberiniz yok!"

"Hmm... Sevdiğin birileri..."

Sigarayı bir kere daha üfleyip düşündüm. Aklıma Dazai-san Chuuya-san ve Ozaki-san geliyordu. Sigaram yarıya gelmişti.

"Anladım."

Adama gülümseyip kanatlarımı hafifçe oluşturmaya başladım.

"Yine de söylemezsen çok tatsız olaylar olacak."

"Ne yapabilirsin ki?"

Kaşlarımı kaldırdım. Sigaramı adamın üstüne bastım. Hafifçe dudağını ısırdı. Acımıştı ama çok hissetmediği belliydi.

"Bence bunu düşünmen için uygun bir zaman dilimi değil."

Oturduğum yerden kalkıp eldivenlerimi düzelttim.

"Off... Kaç yaşında kıza bunu yaptırıyorlar."

Gözlerimi kapatıp açtığımda kanatlarım tamamlanmış, gözlerimin akı simsiyah olmuştu bile. Adam şaşırmış gözlerle baktı.

"Sen... Sen nesin böyle! İlk defa böyle bir yetenek görüyorum."

"Ben tanrıçayım. Neler yapabileceğimi sormuştun ya işte onu anlatacağım."

Adamın kafasını tuttum ve bir yumruk attım. Zaten dağılmış yüzü bir kere daha dağılmıştı. Bütün kan elime bulaşmıştı. Gülümseyip devam ettim. Adamı çözdüm ve iki kişiden onu tutmasını istedim.

"Şimdi ya konuşursun ya konuşursun."

Karnına bir tekme savurdum. Adam yere kustu. Yine de konuşmamakta ısrarcı gibi duruyordu. Bir kere daha vurdum ve bir kere daha. Kafası yere düşerken tutup kaldırdım ve bir kere daha vurdum. Artık gülmeye başlamıştım. Bu iş bana zevk veriyordu. Adeta kendimden geçmiştim. Bir yandan kahkaha atıyor bir yandan adamı dövüyordum. Derken burnumdan gelen sıcak bir sıvı ile irkildim. Kendime geldiğimde adam bayılmıştı. Bende ne olduğunu anlayamaz bir şekilde geri yalpaladım. Bembeyaz eldiven kıpkırmızı olmuştu. Kendi kendimden korkmuştum bir anlığına. Daha sonra kafamda sesler yankılanmaya başladı. Herkes fısıldıyordu.

"Adeta canavar gibi. Sence de öyle değil mi? Şuna bak bu insan olamaz! Bu tanrıça değil bu adeta iblis! Tanrıçaymış neresi tanrıça bunun?!"

Bir anda bağırdım. Artık bıkmıştım.

"SİZE KİM YORUM YAPMA HAKKINI TANIDI?!"

Herkes susmuştu. Yavaşça sandalyeye geri oturup soluklandım. Bir süre sonra adam kendini toparladı ve tek tek anlattı. Nereden geldiğini kime çalıştığını falan anlattıktan sonra klasik mağdur edebiyatı yapıp hayatına da girdi. İşim bitince artık görmeye ve yapmaya alışık olduğum öldürme taktiğini uyguladım. Ağzını açıp kaldırıma vurdum. Bir iki üç... Üç el silah sesi.

"Kaybedin şunu."

"Emredersiniz."

Eldivenleri çıkarıp kıza geri verdim. Ceketimi üzerime giyip bir telefondan Akutagawa-san'ı aradım.

"Önemli birisi değil. Sakura diye bir kadından bahsetti. Galiba mafya başı falan."

"Anladım. Sağol."

"Ne demek her zaman."

Telefonu kapattı. Depodan çıktım. Yağmur yağıyordu. Aldırmadan karanlık sokaklarda yürümeye başladım. Yanlızlığı ve çaresizliği iliklerine kadar hissettiren o sokaklarda... Sonra kafamı kaldırdım gökyüzüne. Ay orada bana yol gösteriyordu. Tıpkı onun gibi. Tıpkı beni yanına aldığı o gece gibiydi. Onunla birlikte olduğum sürece şeytan yada simsiyah olmak umurumda değildi. Aya doğru gülümsedim sanki ona gülümsüyormuş gibi. Minnettardım ona, bana verdiği hayata. Her ne kadar kötü de olsa. Yine de onunla olduğum sürece bana yol gösteren bir ışık vardı her zaman... Yağmurdan sırılsıklam olmuş, hatlarımı iyice belli eden kıyafetlerim ve ucundan sular damlayan saçım ile yola devam ettim...

Beni Sen Buldun. ||•Dazai X Reader•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin