XII

647 62 6
                                    

Yine yine ve yine... 1 hafta boyunca aynı kabus hemde sürekli. Artık çalan telefonları açmaya korkar halde gelmiştim. O kadar emindim ki Sokunosuke-san'a bir şey olacağına. O kadar emindim ki hemde... Yine de biraz kafamı dağıtmak zorundaydım. Bende bunun için alışverişe çıkmaya karar verdim. Dışarı çıkarken resmi şeyler giymeyeceğimden üzerime bol bir sweat ve bol bir pantolon giyip çıkmıştım evden. Sadece market alışverişi yapmam bile yeterliydi. Metroya binip yaşadığım yerden daha uzakta kalan bir yere gittim. Ne kadar uzak o kadar iyiydi benim için. Geri dönmek için tekrar metro istasyonuna döndüğümde aklımdaki düşünceler daha da artmıştı. Dazai-san hakkında olanlar olsun, gördüğüm kabus olsun, şu zamana kadar öldürdüğüm, dövdüğüm insanların yükü olsun... Herşey daha ağır gelmeye başlamıştı. Dayanamayıp istasyonun gözlerden uzak bir köşesine geçtim. Stresten kafayı yiyecek gibi olduğum için sigara içmem gerekiyordu. Ve öyle de yaptım. Metronun duvarına doğru yalpalayıp aşağı doğru kaydım. Dizlerimi kendime çekip bir dal sigara yaktım. Elimdeki poşetleri yere koymuştum. Kafamı arkaya atıp düşünmemek için kulaklıklarımı taktım. Müziğin sesini son ses açmıştım bu yüzden bana seslenen Miyu'yu duymam mümkün olmamıştı.

"Natsuo-san burada ne işiniz var?"

"Ah... Bir kaç şey almaya gelmiştim."

"Anladım. Siz... Ağlıyor musunuz?"

Garip bir bakış attım Miyu'ya. O diyene kadar gözümden akan yaşlardan haberin yoktu. Daha sona kendimi toparlayıp gözlerimi sildim.

"Miyu... Beni yanlış anlama ama şuan konuşmak için birisine ihtiyacım var..."

"Neden yanlış anlayayım ki hepimizin kötü hissettiği zamanlar olmuştur. Ne isterseniz anlatabilirsiniz."

Tam ayağa kalkıyordum ki bie görevli bize yaklaştı.

"Bayan burada sigara içmek yasak."

"Tamam biz de ayrılıyorduk zaten."

"Dur bakalım... Sen kaç yaşındasın?"

"Seni ilgilendirmez. Gidiyorum şuan."

Adam yanıma gelip soru sormaya inatla devam etti.

"Kaç yaşındasın dedim!"

"Sana dedim ki... Seni ilgilendirmez."

Adamın dibine girmiştim. Kolumu yavaşça boğazına yaslıyordum. Miyu beni geri çekti.

"Bayım zaten gidiyorduk. Ablasıyım ben kusura bakmayın."

"Kardeşine dikkat et o zaman."

İyice sinirlenmiştim.

"NE DEDİN LAN S-"

Miyu omzumdan tutup beni bir kere daha geri çekti.

"Sakin olun."

Adama tip tip baktım ve oradan çıktık. Daha sonra sahile doğru yürüyüp bir banka oturduk. Daha da sakinleşmiş hissediyordum. Poşetten bir elma çıkarıp ısırdım.

"Kaç yaşındasın Miyu?"

"19."

"Oh aramızda pek yaş farkı yok."

"Doğrudur. Siz kaç yaşındasınız?"

"18 yada 17.Artık bana chan diye hitap edebilirsin. Bu saygı eki kulağa hoş gelmiyor."

"Siz bilirsiniz Natsuo-chan."

Gülümsedim.

"Seninle aslında özel bir konu için konuşmak istemiştim. Birisi var. Sürekli aklımın bir köşesinde ve oradan asla ayrılmıyor. Her hareketi bir zaafım oldu neredeyse. Sürekli onu düşünmeden edemiyorum. Bunları sana neden anlattığımı da bilmiyorum ama çevremde arkadaş diyebileceğim biri olarak duruyorsun benim için."

"Sizi çok iyi anlıyorum. Bende aynı şeyleri Akane için düşünüyordum. Başlarda anlamam bayağı zaman almıştı ama... Aşık olduğumu anlamak çok sürmedi."

"Yani ben aşık mı oldum şimdi?"

"Aynen öyle."

Vay anasını. Bunu bilmek garip hissettirmişti. Bildiğim tek aşk dizilerde yada filmlerde olandı. Onun dışında önceden aşık olmamıştım.

"Yani demem o ki-"

"Oops özür dilerim."

Elmanın yarısına gelmiştim ki telefonum çalmaya başladı.

"Alo Chuuya-san bir sorun mu var?"

"Çabuk buraya gel. Mori seni çağırıyor."

"Bir şey mi oldu?"

"Sadece gel!"

Miyu'ya korku dolu gözlerle döndüm.

"Gitmem gerek."
••

Üzerimi değiştirmeye zaman bulamamıştım. Ya kabuslarım gerçek oluyorsa... Ya gerçekten o ölmüşse... Ya Dazai-san'ı arkada bırakmışsa... Bütün bu düşüncelerle asansörden indiğim gibi koşarak Mori-san'ın odasına girdim.

"Ne oldu?"

Mori-san başını kaldırıp bana döndü. Önce üzerimdeki süzdü. Evet buraya gelmek için düzgün bir kıyafet değildi. Ama şuan sorunumuz bu olmamalıydı.

"Odasaku..."

HASİKTİR!

"O... ona ne oldu..."

"Öldü."

Siktir... Biliyordum işte! Biliyordum işte! Durdurabilirdim işte! Ellerimi alnıma götürdüm. Sonrasında saçlarıma... Kendi saçımı çekiştiriyordum. Büyük bir baş ağrısı vurmuştu. Geçmesi için kendi kafama vurmaya başladım.Ben başından beri biliyordum. Ben bunu önleyebilirdim...

"Sen iyi misin Natsuo-chan?"

Ellerim hala saçlarımın arasındaydı. Büyümüş gözlerimle Ozaki-san'a döndüm. Delirmiş gibi durduğuma bahse girebilirdim. Başımı sağa sola sallayarak cevap verdim.

"Değilim. Hiç iyi değilim."

Gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım ama olmuyordu. Bir işe yaramıyordu. Chuuya-san halimi görünce beni odadan çıkardı.

"Böyle olacağını bilseydim sonra söylerdim."

"Ben... Dazai-san! Dazai-san nerede?"

"İnşaata gideceğini söylemişti."

"Siktir!"

Chuuya-san'ın kolundan itip tekrar deliler gibi koşmaya başladım. Dazai-san bu habeir aldıysa yaşama ihtimali sıfırdı. Adım kadar emindim. Asansörü beklemek yerine merdivenlerden indim. En alt kattaydı. Beklemek bir ömür sürerdi. Yolun yarısında bir taksiye altayıp adama gideceğim yeri ve hızlı sürmesi gerektiğini söyledim. İnşaatın önüne gelince alelacele indim taksiden. Chuuya-san oradaydı. Benden önce gelmişti. Motorundan inip yanıma geldi.

"Bana bir açıklama borçlusun!"

"ŞUAN ZAMANI DEĞİL!"

Hızlıca yarısı yapılmamış binaya girdim.

"DAZAİ-SAN BURAYA GELDİ Mİ?!"

Kimseden ses çıkmıyordu.

"SİZE BİR ŞEY SORDUM!"

Akane yanıma geldi. Sakin bir sesle cevap verdi.

"Geldi. Çıkarken de siz sorarsınız diye sahile gideceğini söyledi. Neyden bahsettiğimi Natsuo anlar dedi."

Chuuya-san bana meraklı gözlerle bakıyordu. Dolmuş gözlerim ile konuştum.

"Yemin ederim yolda açıklayacağım."

"Öyle yapsan iyi edersin."

Beni Sen Buldun. ||•Dazai X Reader•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin