Bölüm 2o ▶ Kanat Çırpmaktan Yorulan Kelebek

42.7K 2.3K 105
                                    

O mavi kelebekti. Huzuru değil, ölümü taşırdı kanatlarında.

Bir günlük ömrünü, kanatlarındaki ağırlığa kurban ederdi. Yaşama her kanat çırpışı, ölüme eklenen bir soluk daha demekti.

Bir ses duydum. Bu ses beni kâbuslarımdan çekip alan, endişeli bir haykırıştı.

Bir ses duydum. Bu ses, aynı zamanda yaşantımın kucağına kâbusları bırakan pişmanlık dolu bir çığlıktı.

Kapının kırılmasını işittim önce, yerimden hızla doğruldum. Nefes nefeseydim. Hâlâ suyun içerisindeydim. Soğuyan ama hâlâ berrak bir su.

İdil, "Geride kal!" diye seslendi.

Banyo dolabının kenarına bıraktığım havluyu omuzlarıma sardı. Kollarımdan tutup suyun içinden kalkmama yardım ederken, titreyen ve moraran ellerimle bornozun önünü kapatmaya çalıştım. Titreyen çenemi durduramıyordum. Korkudan mı yoksa soğuktan mı titriyordum bilmiyorum.

İdil beni odama doğru çekerken, "Çok üşümüşsün" dedi.

Eli yanağıma uzanmak için kalktığı an, omuzunun üzerinden onu gördüm. Seri bir hareketle yatağımın örtüsünü kaldırmış ve sert bir sesle. "Ona kalın bir şeyler giydir. Dışarıda bekliyorum" diyerek odadan çıkmıştı.

Sanki tek önemli nokta buymuş gibi onun da beni giydirdiğini hatırladım. Ormandaki evinde ıslak kıyafetlerimi çıkarmış, kendi kıyafetlerinden giydirmişti.

Üzerime kalın, boğazlı bir kazak giyip, kalın battaniyeyi boğazıma kadar çekmeme rağmen manasız bir şekilde dişlerim birbirine vurmaya devam ediyordu. Özellikle de kâbusu hatırladıkça, dişlerim daha sert takırdıyordu.

On dakika kadar sonra Ateş içeriye girmiş ve İdil odasına çekilmişti. Hiçbir şey söylemeden yatağımın bana en uzak olan kısmında oturuyordu. Gözlerimi kapadım. Konuşacak durumda olmadığımı bildiğimden, onun odada ki varlığını unutmaya çalıştım ama imkânsızdı. Ayak ucumda varlığını hissediyor, kokusunu soluyor, enerjisini duyumsuyordum.

Kasılan çenemi biraz olsun gevşettikten sonra, "İyiyim" dedim. Sesim söylediğimi yalanlarcasına berbat çıkmıştı.

Sanki bunu duymaya ihtiyacı var gibi hissetmiştim. Suçlu hissediyordu, hiçbir şuçu olmamasına rağmen.

Hiçbir şey söylemedi. Olduğu yerde, hiçbir yaşam belirtisi göstermedi. Endişeyle gözlerimi aralayıp ona baktım. Hâlâ bıraktığım gibiydi. Öne doğru eğilmiş, dirsekleri bacaklarının üzerinde yerini almış, yüzünü tek eliyle kapatmıştı. Son günlerde daha bir düşünceli, daha bir durgun olduğu açıkça belliydi. Ya da en başından beri öyledi ama ben farklı algılıyordum.

Ağır hareketlerle yatağın kenarından kalktı. Yatağın uç kısmı havalanırken, gözlerimi yeniden kapattım. Ayak seslerini duydum. Gittiğini düşünerek, korkuyla gözlerimi araladım. Oradaydı. Perdeleri tamamen açık pencerenin önüne geçmiş, ellerini eşofmanının ceplerine sokmuştu. Ay ışığın altında parlayan geniş omuzlarına, güzel vücuduna baktım. Karanlık bir gölge gibi orada öylece dikiliyor, suskun kaldığı her saniye biraz daha omuzları çöküyordu. Uzunca bir süre o kafasındakilerle boğuşurken, ben onu izledim. Geri dönmek için hareketlendiğin de, derhal gözlerimi kapattım. Yeniden gittikçe yaklaşan ayak seslerini duydum. Varlığını başucumda hissedebiliyordum. Kalbim heyecanla çarparken gözlerimi kapalı tutmak için yoğun bir uğraş veriyordum.

Nefesini yüzümde hissettiğim an, kan akışım damarlarımda kesilmişti. Kalbimin sesini kulaklarımda duyuyordum. Bir sonra ki hamlesini beklerken, beklediğim katıksız bir acı değildi. Bir damla su yanağımı ıslattığında, ruhum çekilmişti. Artık ne kalbimin sesini, ne de kendime dair bir şeyi duyumsuyordum.

Mavi Kelebek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin