Bölüm 22 ▶Mavi Kelebeğin İncileri

49.6K 2.2K 71
                                    

Bölümde hikayenin ana şarkısı var. Okurken dinlemenizi tavsiye ederim.

Genç adam duvar olması gereken pencerenin önünde durmuş, yukarıdan karınca gibi görünen insanları izliyordu. Siyah kumaş pantolonunun ceplerine soktuğu ellerini yumruk yapmıştı. Nefesini sesli bir şekilde geri vererek, arkasında telefonunu kurcalayan en yakın arkadaşına hitaben, "Masal'ı göndermekle iyi yapmadım" dedi.

Bunu kalbiyle mi yoksa aklıyla mı söylemişti, kendiside anlayamadı. Ona karşı hissettiği, basit ve küçük çekimi inkâr etmeyi bırakalı çok uzun zaman olmuştu. Ancak basit ve küçük diye nitelendirdiği bu çekimin, daha gittiği ilk dakika özlem duygusuyla birleşeceğini hiç düşünmemişti. Ona karşı bir savaş başlatan duygularına her geçen saniye daha fazla yenildiğini hissediyordu. ATEŞ SOYDAN, o buz tutan, nefretten başka hiçbir şey barınmayan, öfke ateşinde kavrulan kalbin sahibi yeni bir duyguyla sarsılıyordu. Her daim ürkek bakışlı, buruk tebessümlü, tatlı dilli olan, küçük bir kızı özlüyordu. Onun okyanusun derinlikleri andıran maviye bulanmış gözlerini, koyu kumral uzun saçlarının her bir telini, dudaklarının kıvrımlarını, yeniden görmenin arzusuyla dolup taşıyordu.

Hakkı olmadığı bilerek pervasızca istemeye devam ediyordu.

"Hayır, en iyisini yaptın sen" diye atılan arkadaşına dönüp kaşlarını çattı. Aradığı, daha doğrusu istediği cevap bu değildi. Bir futbol sahası kadar büyük ofisinde, onu öldürebilir ve cesedini adamlarına toplattırabilirdi. Yine de haklı olduğunu biliyordu. Kahretsin ki haklıydı. Onun tüm dünyaya karşı nedensiz bir şekilde korumak istediği küçüğü, baş edemeyeceği bir hastalığın pençesindeydi. Ve tüm insani duygularını ortaya çıkaran bu kızın sıklaşan rüyalarından anlamıştı ki, yanında kalmak ona iyi gelmiyordu. Buna rağmen hâlâ bencilce ürkek bedenini, masumiyetin en saf haline sahip güzel ruhunu yanında istiyordu. Onun masmavi gözlerinin güven kokan denizinde boğulmak, dokunuşlarında hapsolmak istiyordu.

Sarp koyu renk gözlerini devirip, kahvesine doğru uzanırken,"Bana öyle bakma! En başından beri yapman gereken buydu" dedi. Ses tonu kesinlik belirten cinstendi.

Ateş bir şey söylemeden pencere kenarından ayrılıp, masanın arkasındaki deri koltuğuna oturdu. Başını geriye yaslayıp aklındaki kurtlarla tehlikeli bir oyuna girdi.

Masal'ın Doğu ile gittiğini düşündükçe çıldırıyordu. Ancak onu arayanda kendisiydi. Doğu'ya Masal'ı hangi şartla verdiğini anımsadı. Nereye gittiği, kimlerle gittiği, ne düşündüğü...Her şey, Masal hakkında ki her şey ona aktarılmalıydı. Dışarıya çıkmak isterse diye, onu koruyacak iki adamını görevlendirmişti. Bundan tabii ki Masal'ın haberi yok, Doğu'nun vardı. Küçüğü böylece kati bir kuralla oyundan atıldığını anlayacak, biraz olsun normal yaşantısına dönecekti.

"O çocuğun Masal'ın hastalığından haberi var mı?"

Daha derin düşüncelere dalmak üzere olan Ateş, toparlandı ve masanın üzerine eğildi. Eline aldığı özel yapım kalemi çevirirken öfkesini gizleme gereği duydu.

Alakasızca bir yanıt verip, "O çocuğa güvenmiyorum" diye tısladı dişlerinin arasından.

Hayır, sözlerinin aksine ona güveniyordu. Küçüğünü emanet edebileceği tek kişinin o olduğunu biliyordu. Onun Masal'a bakışları farklıydı. Tam olarak nitelendiremese de, onu korumak için her şeyi yapabilecek kapasiteye sahip olduğunu hissediyordu.

Sarp gereksiz bir diklenmeyle, "Masal ona çok güveniyor ama" diye yanıtladı.

Ateş umursamadı. O aptal kız herkese güveniyordu. Sorunda buydu ya. Güvenilmemesi gereken kişilere bile güveniyordu. Mesela bana diye düşündü. Hemen ardından kolundaki saatine baktı.

Mavi Kelebek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin