Bölüm 14 ▶Vezire Karşı Duran Piyon

52.1K 2.4K 85
                                    

( Kanatır seni, sen farkına varamazsın.
Ölümle eştir adı, zehirdir dudakları...)

Zamanın günlerine, saatlerine, dakikalarına hızla yayılan zehri hissedemiyordum. Onun benim için hazırladığını pençelerin ensemin tam arkasında olduğunu fark edememiştim. Öylesine sinsi ve öylesine yoktu ki, nasıl... Nasıl fark edebilirdim?

Ev, iki gündür olduğu gibi farklı bir sessizliğin hükmü altına girmişti. Kollarımı göğsüm de birleştirip, pencerenin kenarına yaklaştım. Soğuk ve kasfetli bir hava tüm şehri esir almış, gökyüzüne koyu bir örtü çekmişti. Geldiğimden beri ilk bu kadar hırçın olan deniz beni korkutmuştu. Sanki şehir, katıksız bir öfkeyle kavruluyordu. Nereden geldiğini bilmediğimiz, kuru saf bir öfke...

Nefise teyze,"Al bakalım" dedi, elindeki iki fincan kahveden birini bana uzatarak.

Yavaşça ona döndüm ve kahveyi iki elimle kavradım. Nefise teyzenin, ağarmış saçlarına inat, sıcacık ve içten gülüşünü görünce biraz olsun rahatlayarak, "Teşekkür ederim" dedim.

Elini koluma değdirip, şefkatle sıvazladı. Belki de sadece duymak istediğim ihtiyacım olan sözleri sarf etmek için, "Merak etme, gelecektir. Bazen eve birkaç gün gelmediği olur" dedi.

Parmaklarımın arasında tuttuğum kahveme bakarak başımı salladım.

Çatallaşmış sesimle, "Biliyorum" diye fısıldadım.

Biliyordum. Bilmediğim şey, neden bu ani işlerin o gecenin sabahına denk geldiğiydi. Başlarda belki de sadece benim kuruntum diye düşünmüştüm ama sonra ikinci günün sonunda kurtlu düşünceler yine beynimi kemirmeye başlamıştı. Benden kaçtığını, yaptığı şeyden pişman olduğunu düşünmeye başlamıştım. Ve üçüncü günün sonu yaklaşırken, Nefise teyze beni teselli ediyordu. Belli ki bir şeyler anlamıştı. Belli ki Ateş'in benden kaçtığını o da biliyordu.

Elini omuzumdan ayırırken, "Sana bir sır vermemi ister misin?" diye sordu.

Cevabımı beklemeden, "Acılar insanları katılaştırır. Bunu yeni gelecek acılara karşı kuşandıkları bir kalkan gibi düşün. Yeni bir acıyı kaldıramayacaklarından değil, eskilerini silemediklerindendir. O etrafında kalkanları olan adam varya, daha önce böyle değildi. Öfkesi, soğukluğu, durgunluğunun sebebi olan söyleyemeyeceğim şeyler var..."

Duraksadı. Derin bir nefes alıp, "Yani vardı" diye düzeltti.

"Tam dört yıldır onun bu halini izliyorum ve dört yıldır ilk kez gardını indirdiğini gördüm. O en başından beri sana farklı bakıyor Masal, inan bana bunu görüyorum. Seni korumak için her şeyi yapar, sana değer veriyor ve eminim ki sana karşı boş değil. Hem de hiç boş değil"

Kaşlarımı çattım. Buna inanmakta güçlük çekiyordum. Doğrusu inanmıyordum ama inanmak istiyordum.

Keyifle gülümsedi. Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra göz kırptı ve yanımdan ayrılmadan önce,"Dikkatli bakarsan görürsün" dedi.

O gidince elimde soğumaya başlayan kahvemden bir yudum aldım ve yeniden İstanbul'un üzerindeki karanlığı izlemeye başladım. Belki de izlediğim, kendi kalbimi saran kara bulutlardı.

Yaklaşık bir saat sonra hava iyiyden iyiye kararmıştı. Sarp paldır küldür içeri girip karşıma dikildi.

Nefes nefese kalmıştı.

Şaşkınlıkla, " Ne oldu?" diye sordum.

"Konuşmamız gereken şeyler var" diyip elimdeki kumandayı aldı ve televizyonu kapattı. Etrafa koyu bir sessizlik çöreklenirken, Sarp'ın endişeyle parlayan gözlerine baktım. Hafifçe ona doğru dönüp konuşmasını bekledim.

Mavi Kelebek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin