Multi : Bölüm Müziği
Doğu Bartın
Bana tamamen yabancı gelen odada gözlerimi araladığım da, hemen duvarda asılı olan saate baktım. Öğleyi biraz geçiyordu. Üzerimdeki saten örtüyü itip doğrulduğum an da dün gecenin kabusu üzerime çökmüş ve utançla sarsılmama neden olmuştu.
O resmen üzerimi değiştirmişti. Bunu artık tamamen bilinçli halde görebiliyordum. Elbisem gitmiş yerine, sade bol kısa kollu t-shirt ve yine bol bir eşofman altı gelmişti. O ana dair hiçbir şey hatırlayamamam kârımaydı. Aksi hâlde yüzüne bakamayacak kadar kızarıp bozarabilir, kendimi saçma sapan durumların ortasında bulabilirdim. Adam sadece bana yardım etmeye çalışmıştı. Kendimi sırf bunun için aptalca bir duygu fırtınasına sokmayacaktım. Hiçbir şey olmamış, bilmiyormuş gibi davranmanın en iyi seçenek olduğuna karar verdikten sonra bacaklarımı yataktan sarkıtıp gece gözüyle gördüğüm odaya yeniden baktım. Her şey aynıydı. Sade, sahibi hakkında hiçbir ip ucu vermeyen yarısından fazlası boş bir oda.
Sıkılıp iç çektim ve ayağa kalktım. Eşofmanının neredeyse yarısı yere sürülüyor, beli düşüyordu. Kimin olduğunu merak bile etmedim. Sadece halime gülüp, eşofmanın belindeki ipleri herhangi bir rezilliği önlemek için sıkıca bağladım. Çuval gibi görünmemi umursamayarak sessiz olmak için insan üstü bir çaba sarf edip odadan çıktım.
Aşağıdan hafif, çok hafif bir müzik sesi geliyordu. Çabucak banyoya girip, elimi yüzümü ve bir kısmı toprakla kaplı ayaklarımı yıkadım. İşimi bitirip, yavaşça merdivenleri inmeye başladım. Ses gittikçe yaklaşıyordu. Çok geçmeden klasik müzik olduğunu anlamakla beraber istemsizce yüzümü ekşittim. Klasik müzik, hiç mi hiç tarzım değildi. Dahası onun tarzı olabileceğini de düşünmemiştim. Müzik dinlediğini bile düşünmemiştim ki. Bir insana ait hiçbir şeyin onda barınmış olabileceğini düşünemeyecek kadar beni korkutmayı nasıl başarmıştı? Onun hakkında o gri sisli gözlerinden başka hiçbir şey düşünemiyordum.
Oturma odasının kapısında durup içeriye baktığımda, yine şöminenin karşısında oturan adamı gördüm. Gözlerini kapatmış, başını hafifçe koltuğa yaslamıştı. Yüzünde dingin bir denizin huzur veren görüntüsü vardı. Uçsuz bucaksız, içinde neleri sakladığı belli olmayan koca bir deniz...
Sakin bir sesle, "Kahvaltıdan sonra çıkacağız" dedi.
Sesinin alçak tonuna rağmen yerimde hafifçe sıçrayıp, geri çekildim. Sessiz olmak için gösterdiğim onca çabaya rağmen geldiğimi nasıl anlamıştı ki?
Şaşkınlıkla ona baktığım an da gözlerini açıp başını koltuktan ayırdı. Dumanlı gözlerini yüzüme sabitleyip, "Acele et!" diye ekledi.
Çabucak mutfağa geçip, masanın üzerinde duran kahvaltılıklardan atıştırmaya başladım. Sıkma portakal suyundan kendime dolduracağım sırada, Ateş'in telefonla konuşmasına kulak misafiri oldum. Elim sürahinin sapında kalmış hâlde pür dikkat dinlemeye başladım. Onun hakkında mutlaka bir şeyler öğrenmem gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Kelebek
Romance🦋 O, kanatlarında ölümü taşıyan mavi bir kelebekti. Hüznün mavisi, ölümün uykusuyla birleşti. Kadın ve adamın dudakları son bir kez titredi. ◆◆◆ Masal geçmişindeki boşluğu, kötü anılarını etrafındaki insanlar ve geleceği ile doldurmak isteyen gen...