Kapının yumruk ve tekmelere maruz kalmasıyla, bütün vücudum titremeye başlamıştı. Adamın parmakları dudaklarımın üzerinden ayrılırken, çene kısmımda hala ağırlığını hissedebiliyordum. Elini öyle sıkı bastırmıştı ki, dudaklarımın üst kısmı uyuşmuştu. Hızla yanımdan ayrılıp benden uzaklaşırken, dışarıdan gelen erkek sesini duydum.
Adam bir yandan kapıyı yumruklamaya devam ederken diğer yandan, "Ateş, kapıyı açsana oğlum" diye bağırıyordu.
Kapının açılma sesini duydum önce. Tamamen cansız bir put gibi yerimde kalmıştım. Birbiri ardına gelen adım sesleri kulaklarıma dolduğunda, daha yakından gelmeye başlayan soluk soluğa bir ses, "Kız nerede? Bir şey yapmadın değil mi?" diye sordu.
Aynı anda adamın salonun giriş kapısındaki bedenini gördüm. Baştan aşağıya siyah giyinmiş, esmer bir adam. Büyük iri gözlerinin ortasında parlayan, saçlarından çok daha koyu irisler. Hayır, onu daha önce görmediğime emindim. Ama eğer aradığı kız ben isem, o beni tanıyor olabilirdi.
Arkasından gelen ev sahibi keyifli bir sesle, "Sadece bir kaç kere ona silah çektim ama ateş etmedim. En azından ona" dedi, kollarını göğsünde birleştirerek. Bunu öylesine pürüzsüz bir sesle söylemişti ki, şaşırmamak elde değildi.
Esmer olan adam siyah ceketini üstünden sıyırırken, "Halil abiye borcumu ödemeliyim" diye çıkıştı.
"Senin borcun, benim değil. Ayrıca o adi herifin..."
Esmer olan adam yeniden savunmaya geçip, "Ateş, kız burada" diye kükredi. Ses tonu uyarıcı olmakla beraber, sertti.
Ateş. Tam ismi kadar yakıcı bir öfkeyle, sanki ona bağıran benmişim gibi yüzüme baktı.
"Evet o burada ve ben, ondan ne istediklerini bulacağım. Daha doğrusu benden" dedi. Duygusuz sesiyle harmanlanan öfke dolu gözleri titrememe neden olurken, "Ben bir şey yapmadım" dedim. Bunu neden söylediğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Emindim ki, o da en az benim kadar suçsuz olduğumun farkındaydı. Ya da değildi... Belkide olmak istemiyordu.
Esmer adam üzerime doğru yürümeye başladığında, bir adım korkuyla geriye doğru attım. Hemen arkam duvar olduğundan daha fazla hareket edemeden, sessizce neden bana yaklaştığını anlamaya çalıştım. Her hareketini dikkatle incelerken, bakışlarımı birkaç saniyeliğine Ateş'e kaydırdım. Hiçbir tepki vermemesi üzerine yeniden bana yaklaşmakta olan adama baktım. Zeytin siyahı gözlerinde hiçte sert bir ifade yoktu. Yüzüne, görünümüne ters düşen sıcacık bir tebessüm yayılmıştı. "Merak etme Masal. Sana zarar vermeyeceğim tamam mı?" diye sordu.
Bir cevap duymak istediği için başımı sallamakla yetindim. Hemen ardından belki onun sayesinde istediğim cevapları bulabilirim umuduna sarılıp, "Siz kimsiniz? Babam nerede?" diye sordum.
Ateş seslice nefesini geri verirken, "Çok istekliydin, uğraş dur şimdi" dedi ve bedenini az önce uzandığım yere bıraktı.
"Öncelikle adımı söyleyeyim. Ben Sarp" dedi, elini bana doğru uzatıp. Bir gülümseyen yüzüne, birde kuvvetli parmaklarına baktım. Sonunda parmaklarımı ona uzattığım da, elim avucunun içinde kaybolmuştu. Parmaklarımı elini biraz bile sıkmasıyla kırabilecek kuvvette olduğunu anlamak zor değildi ama tabii ki parmaklarımı kırmadı.
Bildiğini bilmeme rağmen, "Masal" dedim. Anında elimi geri çektim ve sorularıma daha açık cevap vermesini beklemeye başladım.
Ani hareketimle dahada gülümsedi. Eliyle koltukları gösterip, "İstersen önce oturalım" diye bir öneride bulundu. Kendisi önden gidip, Ateş'in yanına oturdu. Omzunun üzerinden bana bakana kadar hareket edememiştim. Babamın benim için açtığı banka kasasında neden sadece Ateş'in adresi vardı? Sarp'ın ondan daha iyi ve sıcak olduğunu anlamak çokta zor değildi. Mutlaka bir sebebi olmalı diye düşündüm. Neden Sarp değilde, Ateş?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Kelebek
Romance🦋 O, kanatlarında ölümü taşıyan mavi bir kelebekti. Hüznün mavisi, ölümün uykusuyla birleşti. Kadın ve adamın dudakları son bir kez titredi. ◆◆◆ Masal geçmişindeki boşluğu, kötü anılarını etrafındaki insanlar ve geleceği ile doldurmak isteyen gen...