Haykırıyordum. Dilimin ucunda biriktirdiğim çığlıklarımı, içten içe haykırıyordum ama kimse duymuyordu. Gözlerime de yansıdığından emin olduğum korkuyu kimse görmüyordu. Karşımda. Tam karşımda oturan düşmanımı kimse tanımıyordu. Dahası ben de tanımıyordum.
Sıkıntıyla iç çekti. Sarı saçlarının bir yanını geri savurdu. Yeşil gözleri alayla parladı.
Histerik bir sesle, "Oyunun başlamadan biteceğini düşünmemiştim doğrusu" dedi.
Gözlerini benden çekip yan tarafa baktı. Parmak uçlarını hafifçe sallayıp geniş ve sahte bir gülümsemeyle birini selamlarken, "Çok mu zekisin yoksa çok mu aptal, anlayamıyorum" dedi dişlerinin arasından.
Ağzımı açıp tek kelime edemiyordum. Bütün vücudum uyuşmuş, olduğum yere çakılı kalmış haldeydim. Kendimi kontrol altında tutmaya çalışyordum ama bu durumda neredeyse imkansızdı. Sessizce bir nefes çekip, düşüncelerin beynimde dolanmasına izin verdim. Bana burada herhangi bir şey yapamazdı. Yapamayacağını biliyordum. Ateş ve Sarp'a yaptığı sahtelikler boşa olmazdı. Belli ki kimliğini gizli tutmak istiyordu.
"Siz bayanlar, bir araya gelince ışıldıyorsunuz" dedi Sarp.
Ona bakamadım. Yüzümün ne hâlde olduğunu tahmin edebiliyordum ve bir şeylerin ters gittiğini anlamasından korkuyordum. Aslında korkuyordum da denemez. Beni bu şekilde yakalamasının iyi olmayacağını hissediyordum.
İdil, elini ensesine doğru kaydırırken genişçe gülümsedi. Şuan ayağa kalkabilir ve beni kaçıran kişinin o olduğunu herkese söyleyebilirdim ama onun zerre kadar korkusu yoktu. Öylesine rahattı ki, bu rahatlığı daha da gerilmemi sağlıyordu ve düşüncelerimin doğruluğunu kanıtlıyordu.
"Ahh öyle mi Sarp'cığım. Bence ışıldayan biri var. O da senin kelebeğin" dedi şirin bir ses tonuyla. Az önce bana gösterdiği kadınla, gördüğümün uzaktan yakından alakası yoktu. Profesyonel bir yalancıydı.
Masadan destek alarak, titreyen bacaklarımın üzerine kalktım ve Sarp'a bakmadan, "Lavoboya gitmeliyim" dedim.
Yüzümü Sarp'a göstermemeye dikkat ederek, ellerimi destek aldığım masadan çektim ve bir iki adım attım.
İdil, "Ben de seninle geleyim" dediğinde, sırtımdan aşağıya soğuk terlerin süzüldüğünü, beynimin içinde bir şeylerin kaynadığı hissettim. Yumruklarımı sıktım ve omuzumun üzerinden geriye doğru bakıp başımı salladım. Durmaksızın yürürken, arkamdan yaklaşan tehlikeden kaçmak istercesine her adımda daha da hızlanıyordum. O tehlikenin bir sürü cevabı içinde barındırdığı bilsem de, içimde her saniye yükselen korkuyu bastıramıyordum.
Tuvaletin kapısından içeri girdim ve hemen etrafta birilerini aradım. Elbette şans yine benden yana değildi. Birkaç saniye sonra içeriye giren İdil, kapıyı kapadı ve çıkmamı engellemek için sırtını kapıya yasladı.
Gözlerini kapatıp havayı kokladı, "Söz dinleyen bir kelebek. En sevdiğimden" dedi. Çok değil, sadece birkaç saniye önce gayet zarif görünen bir kadın iken şuan psikopat bir katil gibi görünüyordu.
Korkunun ecele faydası yoktu ve ben bunu en iyi bilen insanlardandım. Bu yüzden korkumun yapmak istediklerimin önüne geçmesine asla izin vermiyordum.
Sesimi yükselterek, "Ne istiyorsun? Benden ne istiyorsun?" diye bağırdım. Saniyenin onda biri kadar kısa bir zaman diliminde yanımda belirdi ve elini boğazıma yerleştirip sıkmaya başladı. Sırtım soğuk duvarla buluştuğunda, gözlerinde ki acımasızlığı görebilmiştim.
"Bana bak küçük sürtük! Benimle asla bu şekilde konuşma tamam mı?" dedi.
Ellerini itmeye ve bilincimi kaybetmeden önce başımı sallamaya çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Kelebek
Romance🦋 O, kanatlarında ölümü taşıyan mavi bir kelebekti. Hüznün mavisi, ölümün uykusuyla birleşti. Kadın ve adamın dudakları son bir kez titredi. ◆◆◆ Masal geçmişindeki boşluğu, kötü anılarını etrafındaki insanlar ve geleceği ile doldurmak isteyen gen...