Bölüm 9 ▶Kül Mavisi

55.6K 2.7K 76
                                    


Multi : Bölüm Müziği


Yine bütün gece boyunca kâbuslarla uğraşmıştım. Gözlerimi kapattığım her saniyede aynı sahneler zihnimde perdeleniyordu. Kaç defa vurularak uyanmıştım sayamamıştım bile. Annemin eli kaç defa tetiğe gitmişti, patlayan silah sesi kulaklarımda kaç defa çınlamıştı, ağabeyimin gözleri kaç defa yaşlanmıştı sayamadım. Sabaha karşı uyuyamayacağımı anladığım da, yatağımdan kalktım ve karanlığın içinde dolanmaya başladım. Yaşadıklarımı tek tek gözden geçirmek üzereyken, masanın üzerinde titremeye başlayan telefonuma baktım. Hiçbir sebep olmamasına rağmen, tenimin altına yayılan bir soğukluk hissettim. Telefona doğru birkaç adım atıp, ekranda beliren yabancı numaraya baktım. Parmaklarım telefona uzanırken, ellerimin titrediğini fark ettim. Cevaplama tuşuna basıp, telefonu kulağıma yaklaştırdım ve karşıdan gelecek olan sesi bekledim. Babamdan gelen kötü bir haber olabileceğini düşündüm ama Doğu'nun sesini duyunca biraz olsun rahatladım.

"Yerini bana söylememekte kararlı mısın?" diye sordu. Kesik kesik konuşmasından sarhoş, arkadan gelen hafif müzikten barda olduğunu anlayabiliyordum. Bu saate aramak tam da ona göreydi.

Canımı gerçekten sıkmıştı. Telefonu açmadan önceki birkaç saniye içerisinde kurduğum senaryoların sebebi, bir sarhoşun kendinden geçmesi miydi?

"Sarhoş musun?" diye sordum. Elimi saçlarımın arasına daldırıp, pencerenin yanına doğru yürüdüm. Ayının ışığı, simsiyah çarşaf gibi denizin üzerinde dans ediyordu. İstanbul'un en sessiz olduğu anlara şahit olmak gerçekten başka hissettiriyordu.

"Evet sarhoşum ve seni görmek istiyorum" dedi.

Pencerenin kenarındaki mermere oturdum. "Eve git Doğu. Gelemeyeceğimi biliyorsun" dedim.

Sustu. Söylemek istediklerini gizlemek ister gibi sadece basit bir soru sordu. "Gelemez misin? Gelmeyecek misin?"

Hiç düşünmeden, "İkisi de" diye yanıtladım. Çünkü gerçek buydu. Ne onu, ne de babamı bulma ihtimalimi tehlikeye atamazdım.

"Anlıyorum" dedi.

Aslında anlamadığı açıkça ortadaydı. Sesine de yansıyan hayal kırıklığını gizleyememişti.

"Üzgünüm" diye fısıldadım.

Canlı ve umursamaz bir ses tonu kullanmaya çalışarak, "Hayır, üzülme" dedi beceriksizce. "Sadece bana şunu söyle. Güvende olduğuna inanabilir miyim?"

Tereddüt dahi etmeden, "Evet, inanabilirsin" dedim.

"Pekâlâ, sen dönene kadar bekleyeceğim öyleyse"

"Teşekkür ederim" dedim. 

Uzun bir sessizliğin ardından kelimelerin bize yetmeyeceğini anladığımda, "Görüşürüz o zaman..Yani seni ararım. Ya da sen de beni arayabilirsin" diye bir şeyler saçmaladım.

"Ararım. İyi geceler Masal" dedi ve telefonu kapattı. 

Aramızda geçen buz gibi konuşmadan sonra uyumam imkansız hâle gelmişti. Odada boş boş oturup, kafamda bir şeyleri kurcalamaktan yorulunca aşağıya inmeye karar verdim. Televizyonu açıp, hemen karşısındaki kanepeye oturdum. Dizilerin tekrar bölümlerinden başka hiçbir şey yoktu. Kısa bir süre sonra televizyondan da sıkılmıştım. Göz kapaklarım tatlı bir ağırlıkla kapanmaya başladığında, kanepeye uzandım. Ve birkaç saatlik derin bir uykuya teslim oldum.

Gözlerimi müthiş bir baş ağrısıyla açmıştım. Sanki birisi başıma balyozla vuruyordu. Şakaklarımda hissettiğim korkunç zonklama, gözlerimin ağrısı yüzünden neredeyse kafamı duvarlara vurmak üzereydim. Nefise teyzenin verdiği ağrı kesiciler hiçbir işe yaramamıştı.

Mavi Kelebek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin