Kafamı ellerimin arasına alıp bir of çektim, bir bu eksikti diye söylendim Koray biraz durdu ve’’ ben arkasından gitsem iyi olacak’’ dedi. Başımı olumlu anlamda salladım ve Koray’ın arkasından sadece bakmakla yetindim.
-Öykü’nün anlatımından-
Şu an o kadar sinirliyim ki karşıma ilk ne çıkarsa ona patlarım. Resmen arkadaşımla göz göre göre dalga geçiyor, saf Sumru’m da sesini çıkartmıyor. Galiba buraya gelince kendisini ormanların kralı zannetti, yani şu adadan bir kurtulsaydık o zaman o Sumru’nun tabiriyle dağ hayvanının havası sönerdi.
Ayaklarımı yere vura vura yürüyordum ama çıplak ayaklı olduğum için bunun iyi bir fikir olmadığını anlayıp sinirimi birazda ağaca veya her hangi bir nesneye sakladım.
Havadaki yağmur sonrası çıkan toprak kokusunu içime çektim en azından iyi geliyordu.
O sırada duyduğum çıtırtıyla yerimden sıçradım ve hemen arkama döndüm nefes nefese kalmış Koray’ı görünce sinirlerim tekrar tepeme çıktı, ne işi vardı onun burada?
‘’ Ne işin var senin burada’’ diye sinirli bir ses tonuyla düşüncelerimi belirttim.
Ellerini diz kapaklarına yasladı ve derin dedin nefes aldı ‘’ Seni arıyorum bir saattir nerelerdesin sen!’’ diye bağırdı. Bir saat olmuş muydu ya arkamı döndüm ve yürümeye başladım. ‘’ sana ne, sen işine baksana yalnız bırak beni ‘’ diye sitem ettim.
‘’ İşim hava kararmadan seni bulup kumsala geri götürmek ‘’ dedi.
Kollarımı göğüsüm de birleştirdim ve hızımı biraz arttırdım ve heceleyerek ‘ GE Rİ DÖN MİY CEM!’’ dedim.
‘’Peki, sen bilirsin o zaman burada böyle dolaşırız’’ dedi umursamaz bir sesle. Cevap vermedim ve yürümeye devam ettim.
-Sumru’nun anlatımından-
Öykü ile Koray gideli nerdeyse dört saat olmuştu ve ne gelen vardı nede giden, dört saattir barınaktan çıkmamıştım o dağ hayvanının yüzünü görmek istemiyordum ama hava almam lazım o yüzden barınaktan dışarı çıktım.
Savaş hala kendi barınağından çıkmamış anlaşılan. Kumsal boyunca bir tur attım, hala kimse gelmemişti güneş batmak üzereydi, kumun üstüne oturdum ve güneşin batışını izlemeye koyuldum.
Birisinin yanıma oturmasıyla dikkatim yanıma çevrildi, Savaş kollarını bacaklarına sardı ve ileriye bakarken konuşmaya başladı ‘’merak etme sadece hava almak istedim senin dırdırını çekmeye meraklı değilim’’ dedi.
Cevap vermedim.
Biraz durduktan sonra tekrar konuştu ‘’ sen ciddi ciddi konuşmuyor musun?’’ diye sordu.
Ona döndüm ama o hala ileriye bakıyordu.
Kendimi tutamadım ve bir soru sordum ‘’arkandan senin için üzülecek birisi veya birileri var mı?’’
Bir an gözlerimiz buluştu fakat tekrar ileriye bakmaya devam etti,
‘’Soru sormaman için ne yapmam gerek?’’
Şaşırarak konuştum ‘’ yani ne istersem yapacak mısın?’’
Hissiz bakan ela gözleri gözlerimle buluştu ‘’ Evet, sende bundan sonra bana soru sormayacaksın’’ dedi.
Gülümseyerek ‘’ Sana bir soru sorucam sende cevaplayacaksın, bir daha da soru sormam’’ dedim.
‘’ iyi peki, şansını iyi kullan ve sor’’
![](https://img.wattpad.com/cover/33215744-288-k723551.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ISSIZ ADA
Teen FictionIssız Ada'ya düşen dört genç. Çaresiz. Yapayalnız. Ve Kurtulmayı bekliyorlar. Çektikleri zorluklara rağmen ayakta durabileceklermi? Ya Sumru aşık olursa? Aşık olmak için bir kalbi olmayan Savaş'a.