Düşüncelerimden Öykü’nün yanıma oturmasıyla çıktım. ‘’ Biliyormusun aslında şuan mutluyum, iki gün öncesine kadar hayatımın ne kadar sıradan olduğunu düşünüyordum ve şuan ıssız bir adadayız, içimden bir ses burda çok fazla macera yaşıycaz diyor ‘’ bunu gülerek söylemişti bu kız cidden manyak!
‘’ Evet eğer gece yarısı daha adını bilmediğimiz hayvanlar tarafından öldürülmezsek yada soğuktan veya donarak ha bide açlıktan, o zaman bende mutlu olucam’’ dedim. Rüzgar gözlerimin yaşarmasına sebep oluyordu.
‘’ Dörtüncü seçeneği ele çünkü bizimkiler yiyecek bir şeyler bulmak için ormana gittiler’’
Ona döndüm ve sinirle konuştum ‘’ Onlar hangi ara bizimki oldu! ‘’
Ellerini başının iki yanında kaldırdı ve ‘’ hey! tamam sakin ol, ama açık konuşmak gerekirse o ela gözlü çocuğun yani Savaş’ın sen yürürken arkandan nasıl baktığını gördüm’’.
Yarım ağız gülerek ‘’ benden nefret ettiğine eminim. Görmedin mi dağ hayvanı gibi cevap veriyor yüzünde mimik desen sıfır içinde hisse dair bir şey var mı belli bile değil’’
Küçük bir kahkaha attı ‘’ kaç tane konuşan dağ hayvanı gördün? ‘’
Gözlerimi kıstım ve tam ağzımı açmış cevap vericekken arkadan Koray’ın sesini duydum. Ve ayağa kalkıp koşarak elinde… Bir dakika muz mu o?
‘’ Kızlar bu gün şanslı günümüzdeyiz’’ tabi tabi o kadar şanslıyız ki ıssız bir adaya düştük! Gözlerimi devirip dinlemeye devam ettim ‘’ Muz ağacı bulduk yani Savaş buldu’’
‘’ hayatımda ilk defa yeşil muz görüyorum ‘’ dedim bir tane Koray’ın elinden alarak.
Savaş görüş açıma girerek ‘’ Sarısını gördüğüne dair şüphelerim var ‘’ dedi. Eğer bu adada şu üç şık haricinde ölmezsem kesin bu ukalanın lafları yüzünden ölürdüm.
Kollarımı göğüsüm de birleştirdim ‘’ Neden miş o? ‘’
O sırada Koray çoktan bir tane muzu soymuş yiyordu.
‘’ Çünkü sizin gibi zengin kızları meyvelerini odalarına soyulmuş olarak getirtir’’ dedi ve Koray’ın kucağından bir muz kapıp soymaya başladı.
Bu kendisini ne zannediyor tamam yakışıklı, güzel gözleri var, vücudu da fena sayılmaz saçlarıda- ah ne diyorum ben sinirle konuştum.
‘’ Ön yargılarından seni göremiyorum ‘’ bana cevap vermek yerine muzunu yemeye devam etti.
Öykü bir off çekip ‘’ Bu muz çok sert ‘’ diye sitem etti. Koray Öykü’nün elindeki muzu aldı ve sapını bir kırışta soydu. Öykü ona küçük bir gülümseme gönderdi bende elimdeki muzu soyamayacağımı anladığım için Koray’a uzattım benimkinide kolaylıkla soydu.
Muzdan bir ısırık aldım fakat hiç tadı yoktu odun gibiydi, bunu sesli olarak söyleseydim Öykü kesin kahkaha atar ve hayatında kaç kere odun yedin derdi.
Muzumdan son ısırığımıda aldım ve kabuğunu Savaş’la Koray’ın koyduğu yere koydum.
Sert esen rüzgar dahada sertleşti ve gökyüzü griye büründü.
Koray fısıltılı bir şekilde ‘’ İşte şimdi yandık’’ dedi.
Kulaklarım Savaş’tan bir şey söylemesini bekliyordu ama o gökyüzüne bakmaktan başka bir şey yapmıyordu. Yağmur atıştırmaya başlayınca Öykü kolumu tutup ‘’ bence endişelenmeyelim şimdi güneş açar ‘’ dedi. O sırada kuvvetli bir şimşek çaktı. Ona dönüp sen ciddimisin bakışımı attım.
Savaş sonunda ağzını açıp ‘’ Ormanda büyük yapraklı ağaçlar görmüştük onların altına girersek şemsiye niyetini görebilirler’’ saçlarını eliyle geriye doğru yatırdı ve devam etti ‘’ yağmur dinincede sığına bileceğimiz bir yer buluruz ‘’dedi hepimiz kafamızı salladık ve ormanın içinde doğru yürümeye başladık.
Yağmur gittikçe hızlanıyordu çıplak ayaklı olduğum için ayaklarımın altı zonkluyordu Öykü elimi tuttu. Koray ve Savaş arkamızdan geliyorlardı. İlerde ağaçlar sıkılaşmaya başlamıştı bu yüzden Öykü ‘nün elini bırakmak zorunda kaldım. Öykü önümde arkamda Savaş onun arkasındada Koray vardı. Biraz daha yürüdükten sonra ayağımın altındaki çamurları hissetmemeye başladım ve göz ucuyla ayaklarıma baktığımda çamurların arasından kanın sızdığını gördüm ama duramazdım. Arkaya dönüp daha ne kadar kaldığını soracaktım ki Savaş’la burun buruna geldim çok yakındık, gözlerimi kırpıştırdım ve biraz geri çekildim.
‘’ daha ne kadar var? ‘’ diye sordum.
Kulağıma eğildi ve ‘’ soru sorma’’ dedi. Tam cevap verecekken omuzlarımdan tutup döndürdü ve belimden hafif öne doğru ittirdi. Sesimi çıkartmadan yürümeye devam ettim. Durmadan şimşek çakıyordu hava simsiyah olmuştu. Birisinin belimi tutup çevirmesiyle çığlık attım, önüme bir çam ağacı devrilmişti.
Korkuyla belimdeki ellerin sahibine baktığımda Savaş olduğunu gördüm. Belimi bıraktı ve bağırarak ‘’ O gözleri sana boş boş bak diye vermedi Allah önüne bak diye verdi!’’
Onu umursamadan ‘’Teşekkürler’’ diye fısıldadım çünkü sesim daha fazla çıkmıyordu.
Önüme geçti ve yürümeye devam etti ‘’ Bu sondu’’ diye fısıldadı ama duymuştum.
Tam adım atacaktım fakat ayaklarımı oynatamıyordum sızlıyordu. Öykü ve Koray bizden çoktan uzaklaşmıştı. Birden kendimi ‘’ Savaş!’’ diye bağırırken buldum.
Arkasını dönüp’’ yine ne var?’’ diye bağırdı.
Onların ayaklarıda çıplak neden bir şey olmuyor diye düşünmeden edemedim.
‘’ Ayaklarım çok kötü sızlıyor hareket ettiremiyorum!’’ diye bağırdım.
Tekrar şimşek çaktı. Dudaklarımın morardığına eminim.
Yanıma geldi ve elini bana doğru tutup ‘’ sorundan başka bir şey değilsin’’ diye bağırdı.
Yeter artık! Hakaret kotamı doldurmuştum.
‘’ Hakaret edip durma! ‘’ diye bağırdım ama cidden baya yüksek çıkmıştı sesim.
‘’ Doğrular ne zamandan beri hakaret sayılıyor’’ diye söylenip bir anda beni kucağına aldı. Küçük bir çığlık attım. Ve kollarımı boynuna doladım. O sırada yüzünü daha çok inceleme imkânım oldu. Çenesinde hafif sakalı çıkmıştı, dudakları yandan dolgun ve kırmızıydı, kirpikleri bir kızı kıskandıracak şekilde uzun ve kıvrımlıydı, gözleri sanki elanın en güzel tonuydu. Ona baktığımı fark edince gözlerimiz birleşti utanarak gözlerimi kaçırdım ve kafamı boyun girintisine koydum çok güzel kokuyordu sanki… Nane ile çikolata karışımı gibi.
Biraz daha yürüdükten sonra Koray’la Öykü’nün yanına geldik. Kocaman bir ağaç yaprağını kafalarının üstünde tutuyorlardı. Beni Savaşın kucağında görünce iki sininde gözleri büyüdü ama hemen açıklamasını yaptım. Savaş beni aniden indirince ‘’ dağ hayvanı’’ diye fısıldadım duyduğuna eminim fakat aldırış etmeden yukarıya uzandı ve ağaçtan bir tane daha büyük yaprak kopardı. Yere oturduk ve yaprakları kafamızın üstünde tutup yağmurdan korunmaya çalıştık. Aynı zamanda yağmurun durmasını bekledik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ISSIZ ADA
Fiksi RemajaIssız Ada'ya düşen dört genç. Çaresiz. Yapayalnız. Ve Kurtulmayı bekliyorlar. Çektikleri zorluklara rağmen ayakta durabileceklermi? Ya Sumru aşık olursa? Aşık olmak için bir kalbi olmayan Savaş'a.