Bölüm 5- Yengeç!

447 24 3
                                    

Ahh! Bu dağ hayvanına katlanamıyorum ne yani biraz kibar olsa ölür beyefendi bu barınağı nasıl yapacağımı düşünmeye koyuldum hemen arkamdan öykünün geldiğini unutmuştum

 "Hey nere gidiyoruz ormanın derinliklerine gitmeyi düşünmüyorsun değil mi Sumru? Orada nelerle karşılaşacağımızı bilmiyoruz" ona hızlıca döndüm ve o 'ben hiç bir şeyden korkman' bakışı attım öykü yenilgiyle iç çekti ve "Tamam seninle uğraşacak enerjim yok bu ada yeterince enerjimi sömürüyor" dedi "ayrıca biz ne arıyoruz" gerçekten Öykü çok fazla soru soruyordu ona tekrar döndüm "o dağ hayvanına kimseye ihtiyacım olmadığını göstermek için buradayız bir barınak yapıcaz o yüzden bula bildiğince yaprak ve odun topla" dedim sinirden kızardığımı hissedebiliyordum.

Önüme çıkan bütün uzun odunları Öykü’ye verdim bende büyük yapraklarıkopartmaya çalıştım. Ama kopmuyordu yani ben güçsüz değilim cidden kopmuyordu, biraz daha denedim fakat tık yok Öykü arkamdan "Sumru hava kararmaya başladı ve ben korkuyorum" diye söylenmeye başladı. Anlımdaki teri elimle sildim ve ona dönüp "tamam az kaldı bu yapraklar göründüğü kadar kolay kopmuyor" dedim. Ve son çare olarak dişimle ısırdım. Oradan bana garip garip bakmayın başka çarem yoktu. Aynı işlemi bir kaç kere daha denedim ağzıma acı bir tat geldi ve yüzümü buruşturdum. Hızlı bir şekilde dört, beş yaprak kopartıp geldiğimiz yönden dönmeye başladık. Hava baya kararmıştı ve ulu lama sesleri geliyordu, içimden bir ürperti geçti. Uzun bir yürüyüşün ardından kumsala gelmiştik.

Elimdekileri yere indirdim ve ellerimi silkeledim ve kafamı kaldırdım gördüğüm şey gözlerimin büyümesine neden oldu, şuan karşımda harika bir barınak duruyordu, bunu yapmayı nasıl başardı aklım hala anlamış değil. Barınağın etrafında dolaştım, o sırada içeriden Koray çıktı "nerde kaldınız ormanda ayılara yem oldunuz sandım, hem siz saatin kaç olduğunun farkında mısınız?!" Tek kaşımı kaldırıp Koray'a baktım " Tamam bizde bilmiyoruz ama konumuz bu değil" dedi. Gözlerimi devirdim ve barınağı yapmaya koyuldum. Yani koyulduk. Öykü'yle ben.

Uzun odunu alıp kumun içine soktum, aynı şeyi Öykü’de karsı tarafa yaptı ve dört tane direk oluşturduk yanlara birer tane büyük yaprak koyduk ve düşmemesi için çubuk soktuk simdi sıra tavana gelmişti, iki büyük yaprağı yan yana direklerin üstüne yerleştirdik sabit kalması içinde tekrar çubuk soktuk. Simdi sıra kapıya gelmişti fakat sadece iki tane yaprak kalmıştı, önemli olan kapı değil benim rahatım diyerek yaprakları barınağın içine kumun üstüne koyduk çok büyük değildi ama Öykü’yle ben sığardık gülümseyerek yaptığım şahesere baktım, yani biraz yamuk, biraz küçük ve bide kapısının olmaması dışında çok güzel olmuştu. Koray'la Savaş kendi barınaklarının içindeydiler. Karnımın guruldadığını duydum ve yerden dünden kalmış iki muzu alıp birisini Öykü'ye verdim. Muzlar biraz sararmıştı ve yumuşamıştı, kolaylıkla muzu açıp yedim ve Öykü ile barınağımıza girdim.

Yerdeki yaprağın üzerine kendimi bıraktım eminim yarın çok zorlu bir gün olacaktı.

Öykü’de yanımdaki yaprağa uzandı, sabah kalktığımda boynumun tutulmaması için dua ettim ve gözlerimi uykunun kollarına bıraktım.

Gözlerimi bir şeyin bacağımı gıdıklamasıyla açtım, sabah olmuştu ve iyi haber boynumu oynata biliyorum yüzüme bir gülümseme geldi ve yanımdaki Öykü’ye baktım ağzı yarım açık yüz üstü uyuyordu, oda benimle dün gece çok yorulmuştu en iyisi uyandırmamak. Bacağımı bir şeyin tekrar gıdıklamasıyla bu sefer doğruldum ve bacağıma baktım gördüğüm şeyle hayatımın en sesli çığlığını atıp bacağımın üstündeki yengeci alıp fırlattım ve ışık hızıyla dışarı koştum gözümden yaşlar bir bir akıyordu, Koray ile Savaş barınaktan koşarak çıktılar, benim ağladığımı görünce Koray telaşla ‘’ Ne oldu’’ diye sordu. O sırada Öykü’nün çığlığıyla bütün gözle bizim barınağa döndü.

Fakat Öykü barınaktan elinde kırmızı bir yaratıkla gülerek çıktı. Hala gözümden yaşlar akıyordu ve kalbim normal atımının iki kat fazlasını atıyordu.

‘’Bakın bizim barınağı kim ziyaret etmiş’’ bunu gülerek söylemişti ama benim ağladığımı görünce yüzü bir anda düştü. Daha fazla dayanamadım ve yere çöküp hıçkırıklara boğuldum.

Başımı kollarıma yasladım ve ağlamaya devam ettim bir türlü gözyaşlarım durmuyordu.

Savaş gülerek’’ sen şimdi bütün bu tantanayı şu küçücük yengeçten korktuğun için mi verdin’’ dedi hala gülüyordu. Ve benim gözyaşlarım daha da artıyordu.

 Öykü Savaş’a sinirle ‘’ Komik bir şey olduğunu sanmıyorum! ’’diye bağırdı.

Savaş’ın derin bir nefes çektiğini duydum’’ bence ortada gülünecek çok şey var’’ dedi, sakin söylemişti fakat altında yatan ‘eğer konuşmaya devam edersen kötü şeyler olacak’ manasını hepimiz anlamıştık.

Öykü’nün bağırmasıyla kafamı kaldırdım ‘’ Sen kendini ne zannediyorsun!’’

‘’Öykü sınırları aşıyorsun ses tonuna dikkat et ‘’ Savaş hala sakin konuşuyordu.

Öykü elini beline koydu ve ‘’ Dikkat etmezsem ne olur?! ‘’ diye soru yöneltti.

Sanırım burada devreye benim girmem lazım diyerek ayağa kalktım. ‘’ Öykü tamam sakin ol ‘’ diye fısıldadım, gözyaşlarım artık akmıyordu ama yanaklarım kuruyan gözyaşlarımdan gerilmeye başlamıştı.

Öykü bana bakmadan ormana doğru yürümeye başladı, bende hemen arkasından gittim arkasını dönüp’’ sakın gelme Sumru !’’ diye uyardı. Sanırım biraz yalnız kalsa iyi olacaktı..

ISSIZ ADA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin