BÖLÜM 1: Kahramancık

4.6K 205 22
                                    

Eğer dünyamı tanımlamam gerekseydi onu birkaç eşsiz parçaya bölerdim. Her birine ayrı sanrılar ve sancılar ekleyerek yok etmek istediğimi anlatırdım. İnsanları, büyücüleri, kadimleri ve asilleri bir kenara ayırır; büyülü yaratıkların tamamına çektirmek istediğimden daha büyük bir azap çektirirdim.

Tüm öfkemin nedeni çektiğim acılardan, yaşayamadığım hayatımdandı aslında, eğer onu kontrol etmeyi başaramamış olsaydım. İçimde yalnızca sevgisizlik ve güç arzusundan başka şeylerin kalmasına izin vermedim. Ama şimdi size dünyamı anlatmak zorundayım, elbet sıra kendime de gelecek.

Akalipto, yaşadığım devasa bir şehrin adı. Çevresi büyülü kalkanlarla korunan, içi ne kadar güvenliyse dışı da o kadar tehlikeli olan bir alan. Büyücü şansölye ve onun asil ailesi tarafından yönetilmekte. Bu sebeple asiller halk arasında büyük saygınlığa, hanedan kanı taşıdıkları için oturdukları tahtın kuvvetine sahipler. Bunu göstermekten de hiç ama hiç kaçınmazlar. Tabi onlar da yenilmez değiller, sonuçta kadim büyücüler ve o soydan gelenler büyünün asıl yaratıcıları. Kadimlere kim karşı koyabilir ki? Ama bunu asillerin yanında çok dillendirmemek gerek.

İnsanlar şehir duvarlarına oldukça yakın yerlerde yaşıyor. Bu kadar olağanüstü varlığın karşısında tek silahları teknolojiden ibaret. Ben ve benim gibi büyücüler için merminin yerini değiştirmenin ne kadar kolay olduğunu anlatmama gerek yoktur umarım. Sınır dışındaki yaratıklar içinse işler daha farklı şekilde ilerliyor. Silahların birçoğu sarıya kadar olan türleri öldürmeye yetiyor ama büyücülerin silah kullandığı pek görülmez. Yani oklar, hançerler, kılıçlar, kırbaçlar dururken ne diye çok yabancı oldukları maddelere yönelsinler ki?

Sarılar demişken, canavarların tehlike boyutlarını gösteren renkler var. En nadir görülenler, yani en güçlüler, için yeşil söylenir. Soyu tükendiği için yalnızca rivayetleri olan, genelde çocuk korkutulan canavarlarsa mavi. Gerçi onların varlığına inananlar kalmadı bile. Kırmızılar yüksek düzey canavarlardır, ölümcül yaralar açabilirler bu sebeple onlara tek kişi saldırmak mantıksız olur. Ama yeşil ve mavi(?) kadar tehlikeli olmadıkları için üstesinden gelinebiliyor. Biraz güçlü olan her büyücü ve bazı insan silahları sarıları öldürmeye yeterli oluyor. Bir de sırf ses getirsin, ordu kalabalık dursun diye bir halta yaramayan beyazlar var. Onları anlatarak kendimi yoramayacağım çünkü değmezler.

İşte tüm bunlar, önümdeki 3 küçük çocuğa söylememem gereken şeylerdi. O yüzden ben de sadece aklımdan geçirmekle yetindim. "Ee, hadi! Dünyayı anlat bize." dedi ortada oturan. Üçü de esmer, benzer suratlara sahip neşeli çocuklardı. Kaldırım taşına oturmuş benden güzel bir hikaye dinlemeye çalışıyorlardı.

"Hava, su, ateş, toprak, canavarlar, büyüler, asiller falan işte. Bir numarası yok ki bunların." En sağda oturan gözlerini büyüterek yanındakinin omzuna elini koydu.

"Hiç asil gördün mü?" diye sordu bana. Gözlerimi devirdim. Asillerle dolu bir eğitim kampına başlamak üzereydim, yakında bol bol görecektim. Bunun bir zorunluluk olduğunu, gitmek istemediğimi şu çocuklar dışındaki herkese anlattım. Ancak büyü gücümden herkesin faydalanması gerektiğini düşünen canım teyzem, kendisi bitkiler alanında profesördür, önderliğini yaptığı kampa beni torpille soktu.

Tekrar ediyorum: Torpille.

Neymiş? Kalkan güvenlik testinin yapımına yardımcı olursam kendisine bir artım olurmuş.

"Ejderler görsün onların yüzünü." diye mırıldandım ağzımın içinde. Neyse ki çocuklar bunu duymadan, ben de başımı belaya sokmadan önce teyzem bağırmaya başladı.

"Biraz daha geç kalırsan seni veliaht şansölyenin gazabından ben bile koruyamam! Onun doğum günü için insanlar iki gün önceden saraya gidip kalmaya başladılar. Çabuk hazırlan." Teyzeme cevap vermeyeceğim için iki elimi yana doğru kaldırıp açtım. Benden bu kadar, demekti bu hareket. Onlar da suratlarını düşürerek bana baktılar. Kendi aralarında yaptıkları konuşmaları uzaklaşırken bile duymaya devam ediyordum.

AkaliptoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin