Yıldıza basmayı unutmayın :)
♠
Yarın uzun bir yolculuğa çıkıp kalkan testleri yapılacağı için sarayın bir odasında toplanmıştık. Bizimle beraber gelecek olan saray komutanı ayaktaydı, onun dışında hepimiz oval masanın çevresinde oturuyorduk. Masanın sivri sayılacak kısmında rütbesinden dolayı Teoman oturuyordu, hemen sağ yanında Pars vardı, Pars'ın yanında da ben. Beyaz duvarlar arasında bulunan siyah masa ve koltuklar içimi rahatlatan bir düzene sahipti.
"Yarın sabah ilk testlerden sonra varmamız gereken kasaba Sanitaran, orada kendimizi gizleyerek bir gece geçireceğiz. Sonra da Luna'ya doğru gideceğiz. Luna topraklarında büyü yapmak yasak olduğu için hepinizin gerekli teçhizata sahip olması gerekiyor."
Benim gibi bıkkın bakışlara sahip olan biri tam karşımdaydı. Yanılmıyorsam Teoman'ın kuzeni olarak kendini tanıtmıştı, ismi Alperen'di. Herkesi güldürmek için espriler döndüren salak bir yapısı vardı. Büyük ihtimalle içimizden biri ölecek olsaydı ilk sıraya geçerdi. Yanındaysa sevgilisi olduğunu düşündüğüm, saray şifacısı olarak görev yapan biri vardı. Asil miydi emin değildim ama ismi Era'ydı ve bizimle gelmeye can atıyor gibi duruyordu. Saraydan uzun süredir çıkmadığına emindim çünkü ben de babamın yanındayken aynı böyle davranıyordum.
"Sonra ne yapacağız?" diye sorduğu zaman da gözleri ışıl ışıldı.
"Gizlilik sebebiyle bunu söyleyemem. Yolda öğrenirsiniz."
Beklemediğim bir cümle olsa gerek hafifçe çatılan kaşlarımla yanımdaki Pars'a döndüm. O umursamaz bir tavırla "Her zaman böyledir." diye fısıldadı. Göz devirmemek için kendimi ne kadar zor tuttuğumu anlatamam ama Teoman'ın masaya dalan gözlerini fark edince bu işin içinde bir şeyler olduğunu anladım.
"Bir sorun yoksa gün doğmadan önce buluşma yerinde olalım." dedi. Buluşma yeri bize bildirilmemesine rağmen kimse sorgulamadan masadan kalkmak için hareketlendi. Bunu ilk yapansa Teoman oldu. Bir kelime bile etmeden yerinden kalktı ve komutan Zahir'in yanından geçip gitti.
Pars kolunu omzuma atarken ben de derin bir nefes almakla meşguldüm. "Her şeyin hazır mı?" dediğinde başımı iki yana salladım.
"Kasabaya inip almam gerekenler var. Senin?"
Sarmaş dolaş yürüyerek kapıdan çıktığımızda dengemizi koruyamayarak güldük. İki sarhoş gibi göründüğümüze emindim ama çevrede pek kimse yoktu.
"Seninle gelmeye çalışacağım. Dinlenmek için izin alabilirim sanırım, sabah biraz hareketli geçti."
Evet, sabah benim için de Teoman'ın evime gelmesinden dolayı hareketli sayılabilirdi ama o zaman bu düşünceli halleri yoktu. Diyorum ya, işin içinde bir bit yeniği vardı. Pars'a sorsam bana asla cevap vermezdi ve ben de öğrendiğimde başım kesin belaya girecek düşüncesiyle çenemi açmama kararı aldım.
"Sonra da vedalaşmak için Afra'ya gidelim." diye bir öneride bulundum. Sahi, dün peşinden gitmişti ama kimse bana olan biten hakkında haber verme gereği duymadı.
"Beni görmek isteyeceğinden emin değilim." diye yorumladı. İster istemez kaşlarımı çatarak ona bakacaktım ki bunu anlamış gibi elini omzumdan indirdi ve beni merdivene doğru itekledi. Onun önünde olduğum için geri dönüp bakamıyordum ama sivri çenesindeki kasların tamamen kasıldığından emindim.
"Anlatmanı bekliyorum." dedim merdivenin son basamağını inerken. O ise sadece beni sağ koridora, çıkışa giden yola döndürmekle yetindi. En iyisi Afra'ya sormak diye düşünürken konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akalipto
FantasiEğer dünyamı tanımlamam gerekseydi onu birkaç eşsiz parçaya bölerdim. Her birine ayrı sanrılar ve sancılar ekleyerek yok etmek istediğimi anlatırdım. İnsanları, büyücüleri, kadimleri ve asilleri bir kenara ayırır; büyülü yaratıkların tamamına aslınd...