"O ava dokunmadığın için kendini affetmemelisin kardeşim."Gergin, sinirli, hayal kırıklığına uğramış ve gerçeklerle yüzleşmiştim. Bu evren geldiğim evrenden daha zordu.
"O ava dokunmak istemiyorum, Zaşa. " Ona bulduğum isimle ilk kez seslenmiştim. O da bana baktı ve gülümseyerek tısladı. "Ben dokundum hatta daha fazlasını yaptım ve pişman değilim, Zika."
Zika mı? O da neydi?
"Zika'nın anlamı nedir?"
"Önce sen söyle," bir ağaç kavuğunun içinde kendine yer beğenmeye çalışıyordu. "Zaşa'nın anlamı ne? Üstelik sen bu ismi nereden buldun?" Ben de aynı soruyu ona sormalıydım. O benim ismimi nereden bulmuştu. Hani kendimiz bulacaktık. "Zaşa'yı ben türettim kardeşim. Zaman ve aş kelimeleriyle biraz oynadım." Onu sadece Zaman ve aş kelimeleyle tanımlamak fazla genelgeçer olmuştu ama saatlerce kenarda dinleniyordum ve en güzel isim tanımlaması olarak bunu bulabilmiştim. Kendimden önce onu düşünerek.
"Bense zihin ve kararlı kelimelerinden türettim. Benim ismime göre daha anlamlı ve güzel olduğu kesin." İğneleyiciydi.
"O iki fareyi yuttuktan sonra sana aş kelimesini yakılştırıyor olmama kızamazsın. Zamanlama olarak da bir hayli hızlıydın." O farenin ölümü gözümün önünden gitmiyordu. Gitmeyecekti de çünkü kardeşim Zaşa onu yutmuştu ve hiçbir şey yokmuşçasına kavuğun içine yerleşmeye çalışıyordu, bedeni genişlemişti. Zorlanıyordu. En son, uğraşları amaçsız kalmadı ve güçlükle bile olsa başardı. "Övündüğün için teşekkürler, kardeşim." Bu arada," ıslık çaldı.
"Burası çok iyiymiş." Keyifli mırıldanmalarını duyabiliyordum.
"İçeriye gelmemi ister misin?" Kabaca reddetti.
"Buraya ancak ben sığmıyorum seni aptal, nasıl gireceksin."
"Çok kırıcısın Zaşa."
Aptal değildim. Bu kelime kendimi çok kötü hissetmeme sebep olmuştu. "İyi o zaman," dedim sinirli sinirli. "Ben kendime bir yer bulurum."
Ona kızgındım ve fark etmesini istiyordum. Bir süre Zaşa'nın çevresinde ve yakınlarında sıcak, konaklayabilecek bir yer aradım. Beğendiklerimin çoğu ya çok soğuk ya da çok ışık alan bölgelerde kalıyordu. Bu gidişle tıpış tıpış yanına gitmek zorunda kalacaktım.
"Bir yer bulamadın mı?"
Kardeşim çok mutluydu tabi. "Hayır, bulamadım." Çevresine bakındı. Kuru otların içinde saklanan ağaçlar ona da yaşlı gibi gelmiş miydi?
"Şu, şu arkadakini görüyor musun?" Dili hızlı hızlı hareket ediyordu. Boynumu tıpkı onun gibi biraz daha havaya doğru kaldırdım. Dikkatimi toparlamalıydım.
Gösterdiği ağaç büyük, hatta devasa derecede büyüktü. Dalları canlıydı ve o güzel yaprakları... Üzerinde salınmak, etrafı izleyebilmek ve orada yaşamımı sürdürmek istiyordum. Biliyorum, inanması güçtü tek bakışta bunları hissetmek ama ben bunu hissetmiştim.
Yavaş fakat istikrarlı bir şekilde o ağacın yanına ilerledim. İçimde hayal kırıklığına uğramak istemeyen o mambaya kulak verdim. O mamba burayı yuvası yapmak istiyordu ancak benim karar vermem çok daha doğru olacaktı. Ağacın toprakla buluştuğu o noktaya sürtündüm. Sağlam bir temele sahipti. Damağım altındaki ağaç kabuğunun sert yüzeyi çıtırtılı tahriş edici ve merak uyandırıcıydı. Kovuğa vardığımda durdum. Başımı dikkatle kovuktan içeri soktum.
Beni bekleyen herhangi bir tehlike olabilirdi.
Bir ses duymayı bekledim, yoktu. Herhangi bir harekette öyle. Bu iyi bir şeydi. Vücudumu biraz daha içeriye soktum. Başım tamamen içerideydi ve gövdemin bir kısmı da öyle. İçerisinin dışarıya göre daha sıcak oluşu inanılmaz heyecanlandırmıştı beni. Geniş bir yere benziyordu.
Bedenimin tamamı içeriye girdiğinde fazladan yer kalmıştı. Açıkçası biraz şaşırmıştım. Kardeşimin ağacı ve baktığım tüm ağaçların içine bile bazen zor sığarken bu ağaç bana güzel bir sürpriz olmuştu.
"Burası da çok iyi kardeşim!"
Cevap gelmediğinde daha yüksek sesle tısladım. "Buradayım!" Uzun süre orada kalacaktım.
Artık evimi bulmuştum.
🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA MAMBA
Short StoryBir Mamba'nın doğuş, yaşayış ve varoluşunun mücadelesi. "Bir hayatı yaşamak yalnızca insanoğluna ait değildir." Otobiyografi. Tüm hakları göğüs kafesimin içinde saklıdır.